Aslında ben akademik hayatın içerisinden geliyorum

TAKİP ET

Van haber | Cumhurbaşkanımız o zaman başbakandı ve benden  bir düşünce kuruluşu kurmamı istedi. Ben de arkadaşlarla birlikte seta vakfını kurdum.

Van haber | Bu bir derleme yazıdır. Üniversite yılarından beri benim hedefim üniversitede hoca olmak ilmi çalışmalar yapmaktı hamdolsun o çalışmaları bir noktaya getirdim. O çalışmalar devam ederken 2004 yılının sonuydu ve akademik izin için Türkiye’ye gelmiştim. Ve yaklaşık 5 yılda onun genel koordinatörlüğünü yaptım. Aslında niyetim o çalışmayı tamamlayıp tekrar üniversiteye dönmek idi fakat nasip böyleymiş. 2009 senesinde başbakan baş müşavir görevine başladım o günde resmi olarak işte başbakan baş müşavirliği, müsteşar yardımcılığı, cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği olsun vesaire böyle devam etti 11 yıldır da fiilen resmi görevdeyim.

Siyaset ilgisiz kalabileceğimiz bir alan değil. Ama ben işin daha çok devlet yönetimi tarafındayım. Devlet adamlığı tarafın da görev aldım. Atanmış bürokrat olarak siyaseti, sokak siyaseti anlamın da yapan biri değilim. Oradan gelmedim ama cumhurbaşkanımızın açtığı yolda... Tabi ki ben bir siyasi atama oldum onun için doğal olarak siyasetle çok yakın bir görev tanımım ilişkim var ama tabi ki benim siyasetle kendi kişisel ilgim çok eskiye gidiyor. Aslında o ilgi ben farabinin erdemli şehir medinetül fazıl kitabını okuduğum da başladı. Efaltundan o ideal devlet fikri alan farabi o kavramı kendi dönemi 10.yy içerisinde çok başka bir zemine taşıdı ve o günden itibaren siyasetin amacı erdemli toplumu inşa etmek. Onun temelinde de adalete dayalı düzene dayalı fikir vardır. Bir medeniyet anlayışı var. Bunu nasıl yata geçire biliriz. Sorusu benim siyasete tamamen ilgimi yönlendiren temel mesele odur.

Ben İstanbul tarih mezunuyum. Tarih okudum. Daha sonra tarih okurken de felsefeye ilgim çok yoğundu. Daha sonra yüksek lisansımı doktoramı felsefede yaptım. Mükayseri felsefe alanında doktoramı tamamladım uzmanlık alanında da İslam felsefesinde yaptım. Doktora tezimi de Konya 7. Yüz yılda yaşamış mola Sadri adlı bir filozof var. Onun varlık ve bilgi teorisi üzerine yaptım. Ama her doktora çalışmasın da katkı yapmanız gerekiyor. Fakat sadra bana hem geleneği hem kendi dönemini bunu günün felsefesini daha iyi anlamam için çok önemli kapılar açtı hala okumaya devam ediyorum. Felsefeye ilgimde kelimenin etimolojisi ile yakından ilgili ve felsefe hikmet sevgisi demek. Yani sevmek ile bilmeyi bir araya getiren bir uğraş bana hep cazip geldi. İnsanın yeryüzündeki serüvenini anlamlandıran bir çaba olarak görüldü bilmek bildiğini sevmek, severek bilmek bu ilişki bir hikmetin peşinde koşmanın anlamını daha çok açık hale getiriyor. Ve ben felsefe okurken de tarih okurken de siyaset ile ilgilenirken de bunların hep geçişken olduğunu okunması anlaşılması gerektiğini  hep gördüm bunu da kendi kişisel hayatımda da gördüm. o yüzden ben hem kendi arkadaşlarıma hem gençlere kendilerini çok yönlü yetiştirmelerini tavsiye ediyorum. Mühendiste olsanız doktorda olsanız kendinizi tarihte, edebiyata, felsefede geliştirin farklı şeyler okuyun farklı alanlarda kendinizi geliştirin diyorum.

Önce doçent oldum sonra profesör ama ben bu unvanları pek kullanmıyorum. İnsan kendisi olarak var olmalı unvanlar onlara eklenen arazlardır. Eskilerin dediği gibi as olan cevherdir. İnsanın kendisidir. falanca unvanlar hani elbette taktir edilmek anlamın da önemlidir. Vesaire ama bunları ben hiçbir zaman statü belirleyen unvanlar olarak görmedim bunlar mesleki unvanlardır. Benim çok kullanmaktan hoşlanmadığım insanın asıl kimliğini birikiminin kendisini biraz perdeleyen şeylerdir. Çünkü ben hep şuana inandım fikrin gücü ikna kabiliyetidir. Statü dayatırsanız orda fikir tartışması ve zenginliği olmaz.

 1971de İstanbul kadı köyde doğdum. zeynel kamil hastanesin de. evliyim üç kızım var. büyük kızım üniversiteyi bittirdi.avukat. ortanca kızım uluslar arası ilişkileri yeni bitirdi. ufak kızım daha lise üçte kendi yolarını çizdiler tabi bizim de ufak yönlendirmelerimiz oldu.içlerine sinerek seçtikleri için bende mutluyum. Aslen Erzurumluyuz baba tarafı ben İstanbul da doğdum büyüdüm .Erzurum da hiç yaşamadım.

Benim müzik ile ilgim ortaokul da başladı. Bir ara epey gitarla çalıştım. Sonra bağlama daha sıcak geldi. Bağlamayla devam etim daha sonra halk müziği benim ana ilgi alanım oldu ama diğer müzik dalarıyla da ilişkimi hep muhafaza ettim. severekte dinlerim batı klasik müziklerinde dinlerim. özelikle bahri valdi ve bir önceki nesil teleman, Koreli bahı ve livaldiyi hazırlayan batılı müzisyenler çok zevkle dinlediğim müzisyenler oldu. Bana mesela onların müzikleri daha oturaklı daha derinlikli geliyor. cazı da seviyorum modern cazın büyük ustaları da türk müziğinin diğer dalarını da çünkü zaman içerisinde şunu fark ettim ben müzik ile ilgilenirken doğu müziği batı müziği çok zengin çok sesli işte bizim müziğimiz tek sesli çok fakir kaldı tartışmalarını çarp modernleşme tarihinin ürettiği sahte ikilemlerden birisi olarak gördüm ve bunu erken yaşlarda gördüğüm içinde kendimde şanslı hissediyorum. Çünkü kendi müziğimizi inceledikçe, halk müziğini inceledikçe müziğin derinliklerine indikçe, bu tür mukayeselerin elma ile armuttun karşılaştırlması gibi bir şey. elbette battı müziği kendi formu içerisinde çok güzel bir tarzı var. ama ille de çok sesli olmak zengin anlamına gelmez. tek sesli müzik asla fakir olduğu anlamına gelmez. bizim türk müziğinde öyle sesler öyle nota aralıkları var ki batı müziğinde o ses gelmez.

Kendi müziğimizin derinliklerini keşfetmek için bu yolculuğa çıktım aşık Veysellinden neşat ertaşına pir sultanından diğer çağdaş ozanlara kadar halk müziğinde o tınıların o duyguların nasıl ortaya çıktığı nasıl aktarıldığı nasıl yaşandığı ile ilgili güzel tecrübelerim oldu o hep beni besledi.

Benim türkü söylediğimi gören insanlarda şaşırıyorlar. Biraz tabi devlet adamı siyasetçi kalıbı var.insanların zihnin de onun için beklide bağdaştıramıyorlar ama bu yaşadığımız kültürel vasıfların eksikliklerinden biri  aslında olması gereken insanları böyle çok yönlü olması kendilerini çok yönlü geliştirmelere aslında bizim devlet geleneğimizde de vezirler, sultanlar vesaireler hep çok gönlü olmuştur ya hat yapmıştır ya müzik bestelemiştir ya marangozculuk yapmıştır.yani bir mesleği vardır o resmi görevin dışında hatta daha eski dönemlere giderseniz peygamberler tarihine baktığımızda her bir peygamberin bir mesleği vardır.babam kabzımladı yani üreticiden malı alır İstanbul Ankara gibi büyük hallere gönderirdi sebze meyve  yapardı ben çok çalıştım abamı yanın da çok salata dometes taşıdım sandıklama deriz ona sandıklara falan doldurursunuz onları falan çok çalıştım.
Benim annem de babam da ilkokul mezunu. Öyle çok okuyan bir aile ortamın da bulunmadım.belki onun yokluğu beni çok erken yaşlarda iti o alana bilgiye sahip olmak bilgili olmak bir şeyleri öğrenmek onun verdiği entelektüel hazzı ben çok genç yaşlarda tattım. Genç yaşta dediğim aslında çocukken beklide Allahın bir nimetidir, hikmetidir bilemiyorum. Ama  hatırlıyorum okumayı  çözer çözmez ben böyle büyük bir aşkla heyecanla kalın kalın kitaplar alıp okumak için çaba gösterirdim. Bu dediğim 9-10 yaşlarındaydım.

O dönemde bir gurup akademisyen Malezya ya gitti bana da cazip geldi. Batıda bir akademik bir çalışma yapmak zihnimin bir kenarın da vardı ama üniversiteden hemen sonra birkaç yıl yüksek lisansta kendimi doktoraya hazırlamak için biraz daha farklı bir coğrafya ya hele ki Asya gibi bir coğrafyada olmak bana cazip geldi.

Bir tane ablam var. o da ev hanımı annem de ev hanımıydı ama onu 1986 da kaybettik. babamı da 2001 de kaybettik.

Benim akademik hayatım sakin bir hayatı bazen özlemiyor değilim.kendi planınızı ,programınızı ona göre yapıyorsunuz.zaman içinde o yoğunluk içerisinde yazmayı okumayı öğreniyorsunuz.ben şunu fark etim benim akademik ilmi hayatım da edindiğim pratikler rutinler okuma yazma not alma vesaire benim mesleki  şuan ki kamu hayatımı da çok besledi ben bunları hiçbir zaman birbirine alternatif olarak görmedim.hani derler ya boş vakitlerinizde kitap okuyun diye bu kitaba büyük bir saygısızlık kitap kendi zatında kıymetli bir şeydir.onunla vakit geçirdiğinizde boş vaktin doldurulması olmaz dolayısıyla ben kitap okumayı hep iş en önemli bir parçası olarak gördüm. Yazmayı aynı şekilde çünkü kimileri konuşurken iyi düşünür kimileri yazarken iyi düşünür kimileri ikisini bir arada yaparak iyi düşünür. devlet yönetiminde de iyi düşünmek önemli kararlar veriyorsunuz bize bir sürü veriler geliyor.tüm bunların içinde sizin bir süzme yapıp sonuçlara varmanız lazım bunu yapmak içinde berrak bir zihin ile yapanız muhakeme yapa bilmeniz lazım.

Yani dönem dönem çok gerilebilir. Daha nispeten rahat olduğumuz dönemlerde var. ama iş tanımı gereği biraz stresli bir iş.biraz işin tabiatında bu var. eskilerin güzel bir tabiri var.kurbi sultan ateşi Suzan derler yani yöneticiye sultana ne kadar yakın olursanız ateş o kadar yakıcı olur.bunu göze almazsanız zaten bu işe girmemeniz lazım.konular ağır çünkü meseleler büyük aldığınız her bir karar bu ülkenin bu memleketin her bir ferdinin geleceğini belirliyor.o sorumluluğu taşımak kolay bir şey değil. Sorumluluğun en çoğunu alan cumhurbaşkanımız biz sadece onun yanın da onun sorumluluğunu hafifletmeye çalışan insanlarız.cumhurbaşkanımızda o konularda müthiş bir iş disiplini olan bir insandır.hiçbir işini savsaklamaz, hafife almaz bir konuyu arz etiğinizde zihin orda mevcuttur.
Devletin işleri bitmez her an Allah korusun her şey olabilir.    

Devlet adına konuşmak sözcülük yapmak makamlarda bulunup açıklamalar yapmak büyük bir sorumluluk bunu yaparken de bir konunun ağırlığını iki muhatap kitleyi, bu işin hassasiyetini  yani bunları hep dikkatte almak zorundasınız tabi ki sevincinizi de hüznünüzü de kontrol etmek durumundasınız ama bazen insanı olarak verdiğimiz tepkilerde olabilir.
Bir işin güzel yapıldığını ve güzel neticelendiğini görmek bana haz veriyor. insanın hayatına dokunduğunuzu bir zamandan sonra öğrenmek bana haz veriyor. Bir de bu kadar büyük konuların büyük meselelerin arasında küçük mutlulukları da hatırlamakta insana büyük bir mutluluk veriyor. Felsefede anlatılır zihnin dünyası bedenin dünyasından daha zengindir. zihnin hazları entelektüel hazlar zevkler bedensel zevklerden daha derinliklidir daha  kalıcıdır. Biri ile sohbet etmek konuşurken fikir takibi yapabilmek bir yerde başlayıp çok alakasız bir yerde sohbeti bitirmek. bunlar bana çok büyük zevk verir.hele ki sohbet ehli biriyle konuşabilmek maalesef bu çok sık olmuyor çok fazla sohbet ehli bulamıyorsunuz.bu bana büyük haz verir mesela sohbet kelimesi sahabe ve sahip olmakla aynı kökten gelir. Peygamber efendimizin arkadaşlarına sahabe denmesinin sebebi onun sohbet ehli olmasıdır.peygamberimizin sohbetin de bulundukları için onlara sahabe deniliyordu.sohbet ehli olan birbirine sahipte çıkar.aklen zihnen duygu olarak ve o bir akıştır bir yolculuktur.
Ben müzik yaparım basketbol oynarım. Mesela basketbol beni zihnen çok rahatlatan bir spordur.iyide bir ekibimiz var haftada bir oynarız.