DUR Bİ DİNLE, 'EMEL MÜFTÜOĞLU'

TAKİP ET

Armağan Çağlayan 'Dur Bi Dinle' adlı programına Emel Müftüoğlu'nu konuk edip hayatıyla ilgili bir belgesel yapmıştır. Emel Müftüoğlu, kumar bağımlılığı olduğunu ama sabrı sayesinde hep kazandığını itiraf etti. 

Armağan Çağlayan ; “Google’dan sizin hayat hikâyenizi araştırıp bir belgesel hazırladık. Siz sağlıksız her bilgi için durdurup doğru olup olmadığını söyleyip düzelteceksiniz”.

“BANA ‘SEN EVLİYMİŞSİN, EVİNDE BULAŞIK YIKA!’DEDİ”.

Yıl 1985 gazinocuları kralı Fahrettin aslanın maksimdeki bürosunun kapısını aynı genç kadın neredeyse her gün aşındırmaktadır. Güneş gazetesinin cadde bostan maksimde düzenlediği ses yarışmasında birinci olmuştur. Bugünün o ses Türkiye’si gibi düşünün ama verilen vaatlerden hiçbiri yerine getirilmemiştir. Fahrettin Aslan’ın oğlu Sacit, adı Emel Müftüoğlu olan bu kadını her defasında başka bir yalanla oyalamaya çalışır. En sonunda bir gün dayanamaz ve “durumu görüyorsunuz sana burada ışık yok”, demek zorunda kalır. Bunun konuyu kapatacağını düşünmüştür. Ama o dik başlı kadın bir gün tüm engelleri aşıp Fahrettin aslanın karşısına çıkmayı başarır. İnsan bu noktada hikâyenin bir peri masalına dönmesini gören ünlü gazinocunun yelkenleri suya indirmesini istese de sadece üzüntü büyür. Fahrettin aslan hırslı şarkıcıya “Git evinde yemek yap, bulaşık yıka sen bu modelle sahneye çıkamazsın”der. 

Emel Müftüoğlu; “Ben yarışmayı kazandım. Ama bu yarışmanın öncesini de anlatmam lazım. O ses Türkiye’yi falan beşe katla. Yarışmadan önce gazetedeki ilanlar şöyleydi; birinciye üç sene garanti her ay 500 TL veriyorlar. Türkiye’nin en iyi plak şirketleriyle anlaşmalar yapılıyor. Bütün gazetelerde yayınlanıyor. Buraya kadar her şey çok güzel. Herkes Fransız oluyor. Kimse arayıp sormuyor. Ben artık sürekli İstanbul’u su yolu haline getiriyorum. Tabii Fahrettin Aslan’dan zor randevu alıyorum. Ben ismini gazetelerden falan duyuyordum. İçeri girdim odanın diğer ucundaydı. “Kızım sen evliymişsin”dedi.

 “Evet, nasıl bir sakıncası var “.Dedim. ‘Bu iş senlik değil, git evinde çalış bulaşık yıka’ dedi. O zamanlar 24- 25 yaşlarındayım. Çok sinirlendim. Baktım çamaşır yıkarım bulaşık yıkarım ya da hiç yıkamam bu sizi hiç ilgilendirmez dedim. Şu anda buraya hakkımı aramak için geldim. Bana böyle bir şey vaat ettiniz. Fahrettin Aslan ; “ben sadece sponsor oldum, Güneş gazetesi halledecek” dedi. Bende dedim ki oraya gittim sizi dediler. Sen beni dinle bu işler sana göre değil. Böyle tatsız konuşmalarla ben çok sinirlendim. Adamdan da tırstım tabii niye bilmiyorum. Kapıya doğru geri geri gittim. Sonra ben dedim ki bana iyi bakın beni hiç unutmayacaksınız. Ben bu işi yapacağım ve sizinle mutlaka karşılaşacağız o zaman gününüzü göreceksiniz.

Armağan Çağlayan; “Sizi hatırladı mı”?

“HAYATIMDA YAPTIĞIM TEK DOLANDIRICILIK”

Emel Müftüoğlu; hatırlamaz olur mu, tabii ki hatırladı. Hiç unutmuyorum Gönül Yazar ile İzmir’de Efes otelindeyiz orada çalışıyoruz. Benim de ‘Faka Bastın’ adlı albümüm çıkmış ve çok büyük patlamıştı. Egede bir yerde kasaba da gençler o zaman oylama yapıp festivallerde beni istiyorlar. Oranın belediye başkanı da Fahrettin beyin çok yakını o yüzden bir jest yapıp beni göndermek istiyor. Fahrettin Aslan beni otelden arıyor. Tabii ben hiçbir şekilde karışmıyorum her şeyle menajerim ilgileniyor. Resepsiyonda Fahrettin Aslan aramış notu buldum ama ilgilenmedim. Sonra odaya çıktım otururken bir telefon geldi. Arayan Fahrettin Aslan’dı. Ben Fahrettin Aslan dedi. Olabilir dedim. Geri dönmediniz falan dedi. Daha sonra bir tane festival var. Bu işleri ben konuşmuyorum menajerim konuşuyor dedim. Sonra menajerimi aradım ve fiyatımız neyse üç katını söyle dedim. O da öyle yaptı. Bize peşin üç katı bir fiyat verdiler. Olayın devamını bilmiyorsunuz. Yaz günü çok kötü fırtına vardı. Festival olmadı, biz sahneye çıkamadık. Geri dönmek zorunda kaldık. O para da bende kaldı. Bu hayatımda yaptığım tek dolandırıcılık. Bu parayı bırakmazlar isterler diye düşündük ama istemediler. Benim intikamım da böyle oldu. 

Demek ki insan gazinocular kralı da olsa yanılabiliyor. Tabii yanılması için karşısında Emel Müftüoğlu gibi asla yılmayacak bir karakter olması gerekiyor. Bu tutkunun başlangıcını görmek için hikâyenin başına gidelim.

 Emel’in hayatı 14 Ekim 1961’de İzmir’de başlar. Henüz küçük bir çocukken evinde bahçesinde konserler verir. Gelenlerden pastel boyayla yaptığı biletler karşılığında para toplamaya başlar. Babasının asker olması nedeni ile sürekli şehir değiştirerek hayatı sürer. Ama gittiği her yerde bir orkestra bulup şarkı söyler. İzmir ve Gelibolu yıllarından sonra pek çok ünlü mezunu bulunan Afyon lisesinden mezun olur. Babası belki mesleği gereği son derece sert ve disiplinli bir adamdır. Hem Emel hem iki kardeşi hem de annesi üzerine zaman zaman dayanılması zor bir baskısı vardır. Şiddette bunu bir parçasıdır. 

Yıllar sonra artık ortalığı sıkça karıştıran yaramaz küçük bir kız değil de Emel Müftüoğlu olduğunda bayağı sıkı dayaklar yedik ama babımın bu dayakları beni kurtarmak için attığını biliyorum. Komşular beni linç etmeye gelirdi. Babam onların gözü önünde beni döverdi. Onlar yapmayın komutanım diyene kadar atardı. Genç Emel babasının yarattığı bu baskı ortamında konservatuara gitmeye devam eder. Opera eğitimi de almaktadır. Mutludur ve bilmiyordur ki daha da mutlu olacaktır. O yıllarda tanıştığı bu günlerin tanınmış avukatı Oğuz Müftüoğlu’na âşık olur. Hem onsuz yaşayamayacağını hem de babasıyla devam edemeyeceği için okuldan vazgeçip erkek arkadaşıyla erken yaşta evlenir. Oğuz Müftüoğlu onun için sadece bir koca değildir. Yıllar sonra bile büyük sevgi ve saygıyla anacağı bir öğretmen, kelimenin tam anlamıyla bir hayat arkadaşıdır. 

1983’te doğan kızlar Çağrı ile beraber çekirdek aile tamamlanır. İnanması zor ama bu dönemde bir süre müzikle bağı zayıflar. Türkiye elektrik kurumunun Afyon şubesinde işe girdiğine dair bir efsane hala konuşulur. 

Armağan Çağlayan; Bu doğru mu?

“EN BÜYÜK ŞANSIM OĞUZ MÜFTÜOĞLU’DUR”

Emel Müftüoğlu; Afyon değil. Şöyle oldu, ben konservatuarda okurken Oğuz ile tanıştım. Hızlı bir evlilik oldu. Bu tabii evden kaçışa da bağlanıyor. Yoksa kolay kolay evlenmezdim diye düşünüyorum. En büyük şansım Oğuz Müftüoğlu’dur. Bir daha dünyaya gelsem yine Oğuz olurdu. Çocuk yapacak olursam yine Oğuz ile olurdu. 

O zamanlar İzmir’e gittik biz Oğuz o zamanlar stajyer avukattı. Zar zor geçinecek bir durumdayız. Boyumuzdan büyük işlere kalkıp bizi aşan bir ev kiraladık. Kayınpederlerime çok yakın ki yeme içmeyi bedavaya getirelim diye. Doğru düzgün bir eşyası bile yok. İzmir konservatuarına devam edeyim dedim. Evlendiniz alamayız dediler. Bu sefer delirdim. Hem okuyup hem çalışmak istiyorum. O zaman da çok ağır bir dönemdi. İşçi alınmıyor, memur alınmıyor çıkarılmıyor yani. Ama deli gibi çalışmak istiyorum. Oğuz da bu dönem bir bitsin o zaman bakarız diyor. Ben hiçbir şeyin bitmesini bekleyemem belediyede çalışacağım. Günlerce belediye başkanının yolunu bekledim. Bir gün yağmurlu bir gündü bir adam arabadan iniyordu, “bir dakika bakar mısınız “ dedim. Buyurun dedi. Benim çok fena işe ihtiyacım var. Ben evlendim eğer çalışamazsam ben memleketimde yaşamak zorunda kalacağım eşim burada olacak çok saçma sapan bir durum olacak, bana yardım eder misiniz dedim. Bana bir kâğıt yazdı ben o gün işe girdim. 

VAN GAZETESİ HABER - ÖZEL

İzmir belediyesi ulaşım ve trafik işlerine girdim. Fuarın içinde dört kişiyiz. Benim için çok güzeldi. Hep içerde geziyordum. Ondan sonra bu yarışma faslı çıktı. Bir seneyi bulmadan ayrıldım. 

İşin gerçeği İzmir belediyesinde işe girdiğidir. Yine onu olması gerektiği yere yönlendiren eşi Oğuz Müftüoğlu’dur. Birkaç omuz darbesi gerekse de sonuçta kapıları açacak olan güneş gazetesi yarışamasın katılmak için teşvik eder. Bundan sonrası çorap söküğü gibi olmasa da bir şekilde gelecektir. Haklarının peşinden koşmayı hiç bırakmayan Emel yine Güneş Gazetesinin yolunu tuttuğu bir gün binada dönemin en önemli dergilerinden Hey’i görür. Ünlü müzisyen Atilla Özdemiroğlu’nun albüm yapmak için yetenekli gençler aradığını görür. Hemen telefona sarılır. Efsanevi Özdemiroğlu karşısındadır. Emel’e bir sonraki haftaya randevu vermek ister ama hemen olmak zorundadır. Nezaketiyle de çok iyi biline Özdemiroğlu, mecburen kabul eder. Emel stüdyoya gittiğinde orada hayatının dönüm noktalarından birinde duran insanla karşılaşır. O isim Erdal Çelik’tir. 

Emel Müftüoğlu düzeltmek için belgeseli durdurur. Erdal Ankara’dan katılmıştı. Yüzlerce kişinin arasında elemeyle alıyorlardı. Erdal zehirlemeyi düşündüğüm rakibimdi. Gerçekten müthiş bir sesti. O da haklarını aramak için geliyordu. Onunla Güneş gazetesinde karşılaşmıştık. Benim jürim Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Atilla Özdemiroğlu, Zeki Müren’di. Atilla abi beni tanıyor tabii. O yaşta bende bilinçsiz bir şekilde hadsizlik var. Herkes beni tanıyor sanıyorum.  Atilla beye ben yarışmanın bincisi dedim. Önümüzdeki hafta görüşelim dedi. Ben hayır o gün olmaz dedim. O da peki saat üçte sizi bekliyorum dedi. Konservatuar okuduğum için İstanbul’u biliyorum. Erdal’a sende gelsene dedim. Kabul etti ve beraber gittik.  Çok güzel bir ortamdı. 

“ÖZ GÜVENİMİ SEVDİĞİ İÇİN ÇOK SAHİPLENDİ”

Daha sonra piyano eşliğinde şarkı söyledik Atilla Bey bizi dinledi. Nasıl olduysa Erdal ile şarkı söyledik. Dedi ki ikili olur musunuz diye. Biz hemen kabul ettik. Önce eğitimden geçeceksiniz dediler. Ben zaten eğitimliyim dedim. Ancak olsa olsa hoca olurum. Ne eğitimi diye bir küstahlık içindeyim. Zaman geçince Atilla abiyi tanıyınca iyi ki öyle oldu diyorum. Atilla abi o öz güvenimi sevdiği için çok sahiplendi. Muhteşem koşullarla bir albüm yapıldı. Hiçbir albümde öyle bir keyif yaşamadım. 

Erdal Çelik, erkeler yarışmasının birincisidir. Özdemiroğlu ikisini de dinler ve beğenir. Onları dönemin unutulmaz ikilisi olarak eşleştirir. Belki bundan dolayı Emel ve Erdal’ı pek çok insan evli zannedecektir. Türk pop tarihinin tadı damağımızda kalan ortaklıklarından biri işte böyle doğar. İki albümden sonra dağıldıklarında yüreğimiz burkulur. Neyse ki ikisi de şarkı söylemeye devam eder. 

Müftüoğlu çifti müzik piyasasının kalbi olan İstanbul’a taşınmıştır. Ama o İstanbul belki de biraz fazla etkiler Emel’i. Son drece agresif bir dönem geçirir. Neredeyse olaysız bir gecesi yoktur. Oğuz bey eşini sürekli karakollardan alırdı. Tabii Emel Müftüoğlu bu duruma açıklık getirdi. Trafikte yaşadığı küçük bir olaydan dolayı karakolluk olmuş. 

Kendisi de ailesi de Emel’in büyümesi için çok sabırlı olmak zorundadır. O sabır 1990’da ilk solo albümünü getirir. “Karlar Düşer” . O yıllarda sıkça rastladığımız üzere bir başka ünlü sanatçıda bu hit şarkıyı seslendirmiştir. O da Akrep Nalân’dır. Her ikisi içinde doğru seçimdir. Bu gün 31 yıl sonra bile herkes şarkıyı bu iki sesten de hatırlar. Türkiye ‘Karlar Düşer’ için ‘kalbinde ve aklında’ tam bir kardeş payı yapmıştır. Karlar düştükçe Emel yükselir.

 1992’de ‘Gösterdi, Affet Arkadaş, Yerin Dolar’ gibi hitlerin olduğu ‘Faka Bastın’ albümü çıkar. Bu şarkıya o yılların en gözde yönetmenlerinden Sinan Çetin’in çektiği klipte çok ilgi görür. Emel’in kliplere daima özen göstermesi kafa patlatması bunun da karşılığını alması en büyük örneğidir. En önemli örnek bu değildir. Emel ve video klip denince bunun iki zirvesinden biri tartışmasız ‘Korkuyorum’dur. Çekimin yapılacağı gün Emel tesadüfen sete yakın arkadaşı manken İlknur Bozkurt’la gider. Klipteki erkek rol arkadaşı ise düpedüz işi asar ve gelmez. Yönetmen Tayfun Güney onun rolünün İlknur Bozkurt’un oynamasını ister. Ama Emel yönetmene yanlış anlaşılacak der. Sonuç değişmez. Çünkü zaten kimse hiçbir şeyi yanlış anlamaz. Klipte birbirine âşık iki kadın vardır.

“LEZBİYEN DEĞİLİM AMA OLSAYDIM DA GİZLEMEZDİM”

 1994 yılı için epey cesur bir iştir. Emel kopan gürültüye son derece soğukkanlı yaklaşır. Lezbiyen değilim ama olsaydım da gizlemezdim çünkü kimseye hesap vermek zorunda değilim der. Yıllar sonra ise o zaman çok konuşulmayı iyi bir şey zannediyorduk. Şimdiki aklım olsa çekmem diye farklı bir yönden bakar. Üzerinden kaç yıl geçerse geçsin fikrinin değişmeyeceği klip ise elbette Hovarda’dır. 1995’te çekilen klip dönemin en önemli müzik yayını NTV’den ödül almıştır. 21 yıl sonra 2016’da Emel Müftüoğlu hem şarkıyı hem de klibi yeniden yorumlayacaktır. Videoda bağımsız olarak bir pop klasiğine dönüşen şarkının hikâyesi de ilginçtir. 

Sezen Aksu’dan şarkı almaya çalışan ve başaramayan Emel Müftüoğlu bir gece ünlü klüp Şamdan da otururken şansını denemeye karar verir. Ülkenin yetiştirdiği en büyük sanatçılardan birine Türk popüler müziğinin kraliçesine her gün yeni bir beste ile yeni bir şarkıcıyı meşhur eden Sezen Aksu’ya o şarkıları aslında senin yazmadığın konuşuluyor der. Provokasyon manipülasyon ne derseniz deyin. Bir saat sonra Sezen Aksu mekânın tuvaletinde Emel’e Hovardayı söylemektedir. Emel zar atmış düşeş gelmiştir. Zar atmak demişken Emel Müftüoğlu’nun hayatının tavla olmadan yazılamayacağını söyleyelim. Babasının öğrettiği bu oyun hakkında öyle bir konuşulur ki şarkıcılıktan bile daha iddialı olduğu bir alandır. Yıllardır ayakkabı ve çantaya tek kuruş harcamadı. Hepsinin kaynağı partileridir. Oyundan önce rakibini moral olarak çökertmek neşesizken asla başlayamamak gibi taktikler de geliştirmiştir. Rakipleri de ünlü isimler olmuştur. Aydın Doğan, Ali Ağaoğlu ve Kenan Evren. Malum tavla hakkında bir tartışma vardır. Şans oyumu mudur yoksa beceri oyunu mudur diye. Emel Müftüoğlu karşımdakine istediğim zarı attırırım. Dediğine göre tarihin en azından bir payı olduğunu kabul ediyor.”dedi.

DEVAMI GELİYOR…
SEVDA UZUNYOL - DERLEME
VAN GAZETESİ HABER - ÖZEL
 

armağan çağlayan emel müftüoğlu van haber