Van Gölü'nde Yüzen Adalarda Turizm Potansiyeli Artıyor

TAKİP ET

Doğal Güzellikleriyle Öne Çıkan Van Gölü'nde Yüzen Adalar, Yerli ve Yabancı Turistlerin Dikkatini Çekiyor…

Van Gölü, eşsiz doğal güzellikleriyle Türkiye'nin en önemli turizm destinasyonlarından biri olmaya devam ediyor. Son dönemde ise, Van Gölü'nde yer alan yüzen adaların turizm potansiyeli giderek artıyor. Bu doğal oluşumlar, hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.

 

Van Gölü'nde bulunan ve yer yer su yüzeyine çıkan adalar, jeolojik oluşumlarıyla dikkat çekiyor. Özellikle Akdamar Adası ve Çarpanak Adası, turistlerin en çok ziyaret ettiği noktalar arasında yer alıyor. Bu adaların eşsiz manzaraları ve tarihi yapıları, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunuyor.

Van Valiliği ve yerel turizm işletmecileri, yüzen adaların turizm potansiyelini artırmak için çeşitli çalışmalar yapıyorlar. Bunlar arasında, altyapı iyileştirmeleri, tanıtım faaliyetleri ve turistik turlar düzenlenmesi yer alıyor. Ayrıca, çevre koruma önlemleri de alınarak, bu doğal güzelliklerin korunması ve sürdürülebilir turizmin teşvik edilmesi hedefleniyor.


Yerel halk, yüzen adaların turizmdeki önemine dikkat çekiyor ve bölgenin ekonomisine olumlu katkılar sağladığını belirtiyor. Turistlerin artan ilgisiyle birlikte, otel, restoran ve turizm işletmelerinin sayısında da artış yaşanıyor. Bu durum, Van Gölü çevresindeki ekonomik faaliyetleri canlandırarak, bölgenin kalkınmasına katkı sağlıyor.


Van Gölü çevresindeki yüzen adaların turizm potansiyeli, doğal ve tarihi güzellikleriyle ülke genelinde tanınmış bir destinasyon haline gelmeye devam ediyor. Bu doğal mirası koruyarak ve sürdürülebilir turizm uygulamalarıyla destekleyerek, Van Gölü bölgesinin turizmdeki rolü daha da güçlenecek gibi görünüyor.

Akdamar Adası
(Ahtamar veya Ağtamar biçimlerinde de yazılır; Ermenice: Աղթամար Akhtamar), Türkiye'nin Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü'nün içinde yer alan ikinci büyük adadır.

Van'ın Gevaş ilçesi sınırları içerisinde yer alan adada Ermeniler´den kalma bir kilise bulunur. Yüzölçümü yaklaşık 163.753 metrekare[1] olan adanın toplam kıyı uzunluğu 3 kilometreyi bulmaktadır. En yüksek noktası deniz seviyesinden 1912 metre yüksekte bulunan adanın batı uçlarında yüksekliği 80 metreye ulaşan dik kayalıklar vardır.

Adanın adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikâyesine göre, zamanında bu adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamara adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç bu kıza âşık olur. Bu genç Tamara ile buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamara ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler. Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle "Ah Tamara!" diye haykırır. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakır O günden sonra ada Ah Tamara! ismi ile anlatılır. Bu hikâye Ermeni şair Hovhannes Tumanyan anlatımıyla efsaneleşmiştir.
Bu efsanenin tarihi gerçeklerle alakasının zayıf olduğu şüphesizdir. 9. yüzyıldan itibaren kaydedilmiş olan Ağtamar adının Arapça ĞMR kökünden "kabartı, tümsek" anlamına gelen bir türev olması daha kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirilebilir.

Adın Türkçeleştirilmiş biçimi olarak Akdamar kullanılmaktadır.


Akdamar Kilisesi 1860
En eski kaynaklarda adanın adı, Gevaş bölgesinde hüküm süren Ermeni Rştuni sülalesine atfen Rştunik Adası olarak geçmektedir. 705 yılında Vard Rştuni'nin adada öldürülerek Rştuni beyliğine son verilmesinden sonra ada ve yöresi, daha önce Başkale'de (Ağbak) hüküm süren Ardzruni sülalesinin eline geçmiştir. 908'de I. Gagik Ardzruni bazı Ermeni ve Müslüman beyleriyle anlaşarak Gevaş'ta (Vostan) kendini Vaspuragan Kralı ilan etmiş ve bilahare başkentini adaya taşımaya karar vermiştir. I. Gagik adada halen mevcut olan kiliseden başka müstahkem bir kasaba, saray, çarşı ve liman inşa ettirmiştir. Ada üzerindeki sivil yerleşimin 16. yüzyıl başlarına kadar canlı olarak varlığını sürdürdüğü ve 1535 Osmanlı-İran Savaşı'nda tahrip edildiği anlaşılmaktadır.
16. yüzyıldan sonra sivil yerleşimin bulunmadığı adada Kutsal Haç'a (Surp Khaç) adanmış bir Ermeni manastırı hayatiyetini sürdürmüştür. 19. yüzyıl sonlarında 300 civarında keşişin ikamet ettiği manastır, 1895 ve 1915 olaylarından sonra terkedilmiştir.
Ermeni Kilisesinin ruhani başkanlığı olan Gatoğigosluk makamı 10. yüzyıl ortalarından 1101 yılına kadar Ahtamar Adasında bulunmuştur. Makamın 12. yüzyılda Kilikya'ya taşınmasından sonra da Ahtamar Kilisesi 19. yüzyıla dek önderlik iddiasını devam ettirmiştir. Akdamar Adasındaki Surp Haç kilisesi, Kudüs'ten İran'a kaçırıldıktan sonra 7. yüzyılda Van yöresine getirildiği rivayet edilen Hakiki Haç'ın bir parçasını barındırmak maksadıyla Kral I. Gagik'in emriyle 915-921 yıllarında Mimar Manuel tarafından inşa edilmiştir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, mimari açıdan Orta Çağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılır. Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve Kutsal Kitap'tan alınma sahnelerle bezenmiştir. Kilise bu özelliğiyle de Ermeni mimari tarihi içinde eşsiz bir konuma sahiptir.


Çarpanak Adası 

(Ermenice: Կտուց կղզի Ktouts kghzi), Van Gölü'nün kuzeydoğu bölgesinde, Van ilinin merkeze bağlı Çitören Köyü mevkiinde bulunan bir adadır. Köyün iskelesinden teknelerle ulaşımın sağlanabildiği ada, üstündeki doğal yaşamın bozulma tehlikesine karşı turizme kapalı tutulmaktadır. Adanın üzerinde 9. ya da 11. yüzyılda yapılmış olduğu sanılan, Aziz Yuhanna'ya (Sen Jan) adanmış bir de manastır vardır.[1] Ktuts Manastırı adı ile anılan yapının bugün yalnızca kilise bölümü ayaktadır. Adada, Türkiye'nin başka bir yerinde bulunmayan pek çok tür bulunmaktadır.

Adanın tarihi
100 yıl öncesine kadar aslında bir yarımadanın parçası olduğu sanılan Çarpanak Adasının, Van Gölü'nün suyunun hızlı bir biçimde yükselmesi sonucu kara ile bağlantısının kesilip bir ada hâline geldiği söylenmektedir. Adaya ve üzerindeki manastıra ilişkin ilk yazılı belgeler 1414 yılından kalmıştır. Üzerindeki dinî yapılar nedeniyle savaşlardan pek etkilenmyen adada pek çok kez depremler yaşanmıştır. 1703 yılında gerçekleşen bir depremle büyük ölçüde yıkılan manastır 1712 ve 1720 yılları arasında Bitlisli Kaskaper Usta tarafından yeniden inşa edilmiştir.[1] Bir Ermeni manastırı olan yapı, 1918 yılında bölgede yaşanan karışıklıklar nedeniyle boşaltılmıştır. O günden bu yana herhangi bir koruma altında bulunmayan yapı günümüzde yıkılmaya yüz tutmuş durumdadır.

Adadaki manastır
Bugün ada olarak beliren bölümün üstünde 9. yüzyıla tarihlendirilen dinî yapılar vardır. Büyük bir manastır olarak inşa edilmiş olan yapının günümüzde yalnızca kilise bölümü ayaktadır. Ktouts Manastırı olarak kayıtlara geçen manastır adanın kuzey bölümünde bulunmaktadır. Manastırın şapel, vaaz salonları, kütüphane, konukevleri, yemek ve yatma odaları ile diğer oda bölümleri bugün mevcut değillerdir. Manastırın mezarlığı da bugün bütünüyle kaybolmuştur. Bu manastır, başka bir söylenceye göre ise göre Kutsal Haç, Saint Hripsime, Saint Gragorie, Saint Jean'dan oluşan kutsal dörtlü adına yaptırılmıştır. Manastırın 1700'lü yıllardan kalma yazıtındaki bilgiler dışında bu yapıya ilişkin bir bilgi yoktur. Kilisenin 1462 yılında Etyen adında bir usta tarafından büyük ölçüde yenilendiği söylenmektedir. 15. yüzyılda Adır Adası'ndaki manastırda yaşayan keşişler, bölgede uzun süre yapılan savaşlardan birinde başrahipleri Nerses ölünce Adır'daki manastırdan ayrılmış ve Çarpanak Manastırı'na yerleşmişlerdir.

Manastırın mimari özellikleri
Kütüphanesi, şapelleri ve misafirhaneleri ile geniş bir kompleks olarak inşa edilen yapının bugün yalnızca kilise kısmı ayakta kalabilmiştir. Dışarıdan bakıldığında dikdörtgen bir görünümü olan yapı içten haç planlıdır. Haçın kısa kollarının üstü beşik tonozla kapatılmıştır. Kubbesi iki adet ayak üstüne oturtulmuştur. Serbest haç planı olarak adlandırılan mimari biçimine göre yapılan kilise bölümünün dış duvarları yalın süslemelerle kaplıdır. Yakın bir bölgede, aynı göl içindeki Akdamar Adası'nda bulunan kilisedekinin aksine iç duvarları freskler ile süslü değildir. Yine Akdamar Kilisesi ile karşılaştırıldığında buranın dış duvar süslemeleri de oldukça gösterişsizdir. İç duvarlarda sıva kullanılmamıştır. Kilisenin taç kapısı geometrik pano ve haç dizileri ile süslenmiştir. Kuzey ve güney duvarlarında nişler, doğu duvarında ise büyük bir pencere bulunmaktadır. Bütün kilise beyaz, krem ve kahvrengi ahlat taşından yapılmış olup, yalnızca kubbesinde siyah tüf dekoratif amaçlı kullanışmıştır. Kilisenin aydınlatması büyük ölçüde sekiz küçük pencereden sağlanır. Kilisenin çan kulesi, iki kolon tarafından taşınmaktadır. Üst bölümleri büyük ölçüde yıkılan kulenin altları Osmanlı motifleri ile süslüdür.

Ada 2007 yılı itibarıyla etkin turizme kapalı tutulmaktadır. Geçmiş yıllarda yağlıboyalarla duvarlarına yapılan karalamalar nedeniyle büyük ölçüde zarar görmüş olan kilisenin durumu, olumsuz hava koşulları nedeniyle gün geçtikçe daha da kötüye gitmektedir. Sit alanı olarak korunan adada herhangi bir koruma görevlisi bulunmamaktadır. Daha önce birkaç kez adayı turizme açma girişiminde bulunulmuşsa da adayı üreme merkezi hâline getiren martılara zarar verilebileceği gerekçesiyle öneriler geri çevrilmiştir. Adanın zemininde her yere gelişigüzel kuluçkaya yatan martılar arasında Türkiye'de yalnızca burada bulunan türler de vardır. Bugün adaya gelen az sayıda ziyaretçinin yalnızca kiliseyi gezip adadan ayrılması istenmektedir. Adaya bağlı bulunduğu köyün iskelesinden ya da Van merkez iskelesinden tekne ile 1 saat 40 dakikada ulaşılabilmektedir.

Kaynak: wikipedia

Van - Van Haber - vanhaber - Van Gazetesi - Van

#VanGölü #YüzenAdalar #VanTurizmi #DoğaTurizmi #TarihiMiras #Gezi #Tatil #Seyahat #Türkiye #Turizm #Van #EkoTurizm #ÇevreKoruma #SürdürülebilirTurizm

Van vanhaber Akdamar Tatil Seyahat Türkiye Van Gölü