Van'ın en güzel adaları Turizmde unutuldu

TAKİP ET

Van ilinde yer alan Adır adası olarak bilinen Lim Adası ve Çarpanak Adası turizmde tanıtılmayı bekliyor…

Van ilinin en güzel adalarından biri olan Adır Adası (Lim Adası), Çarpanak Adası yerel halkın en çok uğrak alanlarından biri olmasına rağmen Türkiye ve İran’da tanıtımda yetersiz kaldı.

Van Büyükşehir belediyesi ve diğer belediye, STK, Kültür Turizm yöneticilerinin Adır Adasına ve Çarpanak Adasına sahip çıkılması için yerel halk çağrıda bulundu.

Turizmde unutulan adanın konumu ve manzarasının diğer adalara nazaran daha iyi olduğunu ve bu adada yaşanan bir hikayenin var olduğunu ifade eden yerel halk;”Bizler, buraya yüzerek geliyorduk. Şuan ise; daha rahat bir şekilde gelebiliyoruz. Van’ın en güzel ve doğal adası olan Adır adasına, Çarpanak Adasına yerel halkın ilgisi var ama ne yazık ki ülkenin ve yurtdışının bilgisinin olduğunu düşünmüyoruz. Van Gölünün saklı cenneti olarak bilinen Lim Adası ve Çarpanak Adası tarihi dokuların merkezi olarak da bilinir. Van Haber gazetesi tarafından her hafta başka konu gündeme alınması ve bu konuların ayrı bir değer taşıması da bizleri mutlu etse de yetersiz geldiğini fark ediyoruz. Van’da birçok saklı cennet mevcut ama burası dünyaya açılan farklı bir yer olduğunu söylemek isterim. Arkeologlar, burada ara ara çalışma yapmasına rağmen bu kadar tanıtılmaması ve bu konu hakkında detay verilmemesi akıllarda da soru işaretlerini bırakıyor…”dedi.

BURADAN YETKİLİLERE SESLENİYORUZ
“Yetkililerin bu adayı tanıtması için çaba sarf etmelerini ve Van ilinde saklı tatil yerlerinin bulunması için araştırma yapmalarını istiyoruz. Tarihi dokusu olan bu adanın İran, Irak ve Türkiye pazarına sunulmasını ayrıca adaya gidilen yerde tatil yerleri, eğlence merkezleri ve birçok projelere de yer vermesini buradan ifade etmek istiyoruz.”dedi.

ADANIN TARİHİ VE BİLİNMESİ GEREKEN AÇIKLAMASI
ÇARPANAK VE ADIR ADALARI
ADIR ADASI HAKKINDA

Adır Adasının güneyinde kurulmuş olan manastırı Aziz Georges Kilisesi, jamatun, Aziz Sion Şapeli, çan kulesi, keşiş hücreleri, okul, geniş bir mezarlık ve iskeleden oluşmaktadır. Manastır yapılarından günümüze kilisenin giriş kısmının kuzeyindeki tonozlu mekan, jamatun ve Aziz Sion Şapeli gelebilmiştir. Diğer yapıları Yıkılmış olan manastır günümüzde terkedilmiş bir durumdadır.


Manastır, Van Gölü'ndeki Adır adasında bulunmaktadır. XI. yy.da Ada'nın güneyine Kurulan manastır, Saint Georges Kilisesi, Saint Sion Şapeli, papaz okulu, keşiş hücreleri. Misafirhane ve limandan oluşmaktadır. Bunlardan günümüze kısmen de olsa, ulaşanlar Kilise ve şapeldir. Bir el yazması kitapta 1305 yılında ı. zacharia tarafından yenilendiği belirtilen kilise; küçük ölçekte ele alınmış, serbest haç planında bir yapıdır (Plan-l). Köşe duvarları üzerinde yükselen dıştan silindirik kasnaklı konik külahlı merkez kubbenin dört tarafı, haçın kollarıyla genişletilmiştir. Doğu kol, dışa taşıntısı olmayan, içten yarım daire Şeklinde bir forma sahip apsisle sonlanmıştır. Apsisin iki yanında yer alan dikdörtgen Düzenlemeli pastophorionların kuzey ve güneydeki yan kollara, birer açıklıkları bulunmaktadır. Yapının yenilendiği dönemde batı girişine, kare düzenlemeli bir jamatun eklenmiştir. Kolları dışarıya yansıtılmış haç biçimli formlara hıristiyan mimarisinin başlangıç devrinde martyrion ve vaftiz Jıane yapıları olarak rastlanmış, daha sonra da Bizans mimarisinde kilise plan şeması olarak erken tarihli birkaç yapıda uygulanmış ancak sonraki dönemlerde devamı• görülmemiştir.3 Ermeni mimarisindeki en erken örnekleri, VII. yy.a tarihlenen Kafkasya'daki Astarak, Artik ve Lmbatavank kiliseleridir.4 Adır kilisesi, Pastophorionların konumlandırılışları ve apsis düzenlemesi bakımından XI. yy'a tarihlenen Kağızman'daki Çengelli kilisesi ile benzerlik göstermektedir.

Adır Adası veya Lim Adası (Ermenice: Լիմ կղզի Lim kğzi), Van Gölü'nde bir ada. Göldeki adaların en büyüğü olan adada, 10. yüzyılda yerleşim bulunmaktaydı. Adada Lim Manastırı, St. Georges Kilisesi, St. Sion Şapeli ve bir jamaton bulunmaktadır. 1305 yılında yapılan manastır ve 1621 yılında yapılan kilise harap olmuşken 1766 yılında yapılan şapel ve jamaton hâlen ayaktadır.
Ada Van Gölü'ndeki en büyük adalardan birisidir. Bahar mevsiminde martıların kuluçka merkezi haline gelmektedir. Yumurtlayan çok sayıda martı, yumurtalarına zarar verilmemesi için adaya çıkmak isteyenlere karşı saldırgan bir tutum sergilemektedirler…

ÇARPANAK ADASI HAKKINDA
Çarpanak Adası (Ermenice: Կտուց կղզի Ktouts kghzi), Van Gölü'nün kuzeydoğu bölgesinde, Van ilinin merkeze bağlı Çitören Köyü mevkiinde bulunan bir adadır. Köyün iskelesinden teknelerle ulaşımın sağlanabildiği ada, üstündeki doğal yaşamın bozulma tehlikesine karşı turizme kapalı tutulmaktadır. Adanın üzerinde 9. ya da 11. yüzyılda yapılmış olduğu sanılan, Aziz Yuhanna'ya (Sen Jan) adanmış bir de manastır vardır. Ktuts Manastırı adı ile anılan yapının bugün yalnızca kilise bölümü ayaktadır. Adada, Türkiye'nin başka bir yerinde bulunmayan pek çok tür bulunmaktadır.

Adanın tarihi
100 yıl öncesine kadar aslında bir yarımadanın parçası olduğu sanılan Çarpanak Adasının, Van Gölü'nün suyunun hızlı bir biçimde yükselmesi sonucu kara ile bağlantısının kesilip bir ada hâline geldiği söylenmektedir. Adaya ve üzerindeki manastıra ilişkin ilk yazılı belgeler 1414 yılından kalmıştır. Üzerindeki dinî yapılar nedeniyle savaşlardan pek etkilenmyen adada pek çok kez depremler yaşanmıştır. 1703 yılında gerçekleşen bir depremle büyük ölçüde yıkılan manastır 1712 ve 1720 yılları arasında Bitlisli Kaskaper Usta tarafından yeniden inşa edilmiştir. Bir Ermeni manastırı olan yapı, 1918 yılında bölgede yaşanan karışıklıklar nedeniyle boşaltılmıştır. O günden bu yana herhangi bir koruma altında bulunmayan yapı günümüzde yıkılmaya yüz tutmuş durumdadır.

Adadaki manastır
Bugün ada olarak beliren bölümün üstünde 9. yüzyıla tarihlendirilen dinî yapılar vardır. Büyük bir manastır olarak inşa edilmiş olan yapının günümüzde yalnızca kilise bölümü ayaktadır. Ktouts Manastırı olarak kayıtlara geçen manastır adanın kuzey bölümünde bulunmaktadır. Manastırın şapel, vaaz salonları, kütüphane, konukevleri, yemek ve yatma odaları ile diğer oda bölümleri bugün mevcut değillerdir. Manastırın mezarlığı da bugün bütünüyle kaybolmuştur. Bu manastır, başka bir söylenceye göre ise göre Kutsal Haç, Saint Hripsime, Saint Gragorie, Saint Jean'dan oluşan kutsal dörtlü adına yaptırılmıştır. Manastırın 1700'lü yıllardan kalma yazıtındaki bilgiler dışında bu yapıya ilişkin bir bilgi yoktur. Kilisenin 1462 yılında Etyen adında bir usta tarafından büyük ölçüde yenilendiği söylenmektedir. 15. yüzyılda Adır Adası'ndaki manastırda yaşayan keşişler, bölgede uzun süre yapılan savaşlardan birinde başrahipleri Nerses ölünce Adır'daki manastırdan ayrılmış ve Çarpanak Manastırı'na yerleşmişlerdir.

Manastırın mimari özellikleri
Kütüphanesi, şapelleri ve misafirhaneleri ile geniş bir kompleks olarak inşa edilen yapının bugün yalnızca kilise kısmı ayakta kalabilmiştir. Dışarıdan bakıldığında dikdörtgen bir görünümü olan yapı içten haç planlıdır. Haçın kısa kollarının üstü beşik tonozla kapatılmıştır. Kubbesi iki adet ayak üstüne oturtulmuştur. Serbest haç planı olarak adlandırılan mimari biçimine göre yapılan kilise bölümünün dış duvarları yalın süslemelerle kaplıdır. Yakın bir bölgede, aynı göl içindeki Akdamar Adası'nda bulunan kilisedekinin aksine iç duvarları freskler ile süslü değildir. Yine Akdamar Kilisesi ile karşılaştırıldığında buranın dış duvar süslemeleri de oldukça gösterişsizdir. İç duvarlarda sıva kullanılmamıştır. Kilisenin taç kapısı geometrik pano ve haç dizileri ile süslenmiştir. Kuzey ve güney duvarlarında nişler, doğu duvarında ise büyük bir pencere bulunmaktadır. Bütün kilise beyaz, krem ve kahvrengi ahlat taşından yapılmış olup, yalnızca kubbesinde siyah tüf dekoratif amaçlı kullanışmıştır. Kilisenin aydınlatması büyük ölçüde sekiz küçük pencereden sağlanır. Kilisenin çan kulesi, iki kolon tarafından taşınmaktadır. Üst bölümleri büyük ölçüde yıkılan kulenin altları Osmanlı motifleri ile süslüdür.


Ada 2007 yılı itibarıyla etkin turizme kapalı tutulmaktadır. Geçmiş yıllarda yağlıboyalarla duvarlarına yapılan karalamalar nedeniyle büyük ölçüde zarar görmüş olan kilisenin durumu, olumsuz hava koşulları nedeniyle gün geçtikçe daha da kötüye gitmektedir. Sit alanı olarak korunan adada herhangi bir koruma görevlisi bulunmamaktadır. Daha önce birkaç kez adayı turizme açma girişiminde bulunulmuşsa da adayı üreme merkezi hâline getiren martılara zarar verilebileceği gerekçesiyle öneriler geri çevrilmiştir. Adanın zemininde her yere gelişigüzel kuluçkaya yatan martılar arasında Türkiye'de yalnızca burada bulunan türler de vardır. Bugün adaya gelen az sayıda ziyaretçinin yalnızca kiliseyi gezip adadan ayrılması istenmektedir. Adaya bağlı bulunduğu köyün iskelesinden ya da Van merkez iskelesinden tekne ile 1 saat 40 dakikada ulaşılabilmektedir.

GEÇMİŞİN İZLERİNDE NELER VARDI? KİMLER VARDI? DİNLERİ VE TÜM DEYALAR….
 

Şapel, Hristiyanların tapınak veya kutsal alanı, bazen küçüktür ve büyük bir kuruma bağlıdır (örneğin; büyük bir kilise, kolej, hastane, saray, hapishane veya bir mezarlık). Büyük kiliselerin içinde bir azizin adına ayrılmış küçük ibadet yerleri de olup özellikle kırsal alanlarda ve küçük yerlerde veya yol kenarlarında dinsel ihtiyaçları karşılamak için yapılmış dua etme ve mum yakma yerleridir. Bir nevi küçük kiliselerdir. Bazen büyüktür ve başka bir yapıdan bağımsızdır.
Belirli mezheplerin belirli şapel gelenekleri vardır. Bazıları her kilisenin arkasına bir de Meryem Ana şapeli yaparlar.

Manastır, din görevlilerinin ve kendini dine adayan kimselerin bir arada yaşadığı dinî yapıdır. Hristiyanlıkta, Budizm'de ve Hinduizm'de önemli bir yer tutar. Genelde şehirden ve uygarlıktan uzakta, ulaşılması zor alanlara kurulurlar. Bunun amacı, inzivaya çekilen kişilerin beşerî sorunlardan olabilecek en az düzeyde etkilenmesi ve şehirlere yapılacak olası askerî saldırıları en az zararla atlatmaktır.
İspanya’daki San Lorenzo de El Escorial kraliyet manastırı 1563–1584 yılları arasında İspanya Kralı II. Felipe tarafından inşa edilmiş dini ve kültürel bir yapıdır.
Finlandiya, Heinävesi’deki New Valamo manastırı bir Doğu Ortodoks manastırıdır.
Japonya, Kyoto’daki Hongan manastırı.

Manastır binaları genellikle kilise, yemekhane, yatakhane, kütüphane, revir ve bahçelerden oluşur. Manastırın bulunduğu yere, manastır düzenine ve içinde yaşayanların mesleklerine göre manastırda kendi kendine yeterlilik ve topluma hizmet etmek için bir takım binalar vardır. Bunlar okul ve darülaceze gibi hizmet binaları ve demirci, bira imalathanesi, ahır, ambar vb imalat ve tarımsal binalardır.

Etimoloji
Manastır kelimesi, Yunanca: monastírios, μοναστήριος‘nün Yunanca: monastírion, μοναστήριον nötür halidir. Kelime, Yunanca: monazein, μονάζειν – "yalnız yaşamak"[1], "yalnız veya bekar" (tüm hristiyan keşişler yalnız yaşar) anlamında Yunanca: mónos, μόνος kelimesi ile "-terion" "bir şey yapmak için yer" anlamındaki son ek iki kelimenin birleşimidir.

Manastır hayatı
Pek çok dinde manastırdaki hayat, sakinlerinin bekar hayatı sürmelerini ve hiç mal ve mülke sahip olmamalarını şart koşan cemaat kurallarınca belirlenir. Manastırın içindeki hayatın çevre halktan ayrı olma derecesi de manastırdan manastıra değişir. Bazı dini gelenekler, gündelik hayattan kopuk derin düşünceye dalmaları için manastır cemaati üyelerinin birbirinden bile ayrı zaman geçirmelerini zorunlu kılar. Bazı keşişler veya rahibeler de eğitim, tıbbi bakım gibi hizmetler vererek yerel halkla etkileşim kurar.

Bazı manastır cemaatleri ise hem ilgili geleneklere hem de yerel hava durumuna göre mevsimsel olarak bir araya gelir. Manastırdaki keşiş veya rahibeler, birkaç günden bir ömre kadar değişen sürelerde manastır cemaatine dahil olabilirler.
Van Gölü, Van ve Bitlis illeri sınırları içerisinde bulunan Nemrut volkanik dağının patlaması sonucu, bölgedeki tektonik çöküntü alanının önünün kapanmasıyla oluşmuş bir volkanik set gölüdür.


Çok sayıda koyu bulunan Van Gölü'nün yüzölçümü 3.713 km2'dir. Van Gölü hem tatlı su hem de deniz ekosistemlerinden farklı bir sucul ekosistemdir. Suları tuzlu ve sodalıdır. Göl suyu tuzluluk oranı %o19, pH'sı ise 9.8 dir. Bu yüzden Van Gölü yüksek rakıma ve sert kışlara rağmen donmaz. Göl su seviyesi iklime bağlı olarak yükselip, düşmektedir. Ancak ortalama olarak denizden yüksekliği 1646 metredir. Gölün ortalama derinliği 171 m, en derin yeri ise, 451 metredir. Yeni yapılan çalışmalar ile gölün yaşının 600.000 yıl olduğu belirlenmiştir. Gölün doğu bölümünde dört ada vardır. Bunlar; Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş adalarıdır. Adalar tarihi ve turistik özelliğe sahiptir ve 1990 yılında Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmişlerdir.

Van Gölü dünyanın en büyük sodalı gölüdür ayrıca Türkiye'de bulunan en büyük göldür. Gölün tuzlu-sodalı suları, biyolojik çeşitliliği sınırlamaktadır. Gölde bilinen 103 tür fitoplankton, 36 tür zooplankton ve iki tür balık yaşamaktadır. Bunlar; inci kefalı (Chalcalburnus tarichi) ve 2018 yılında İl Jandarma Komutanlığı Su Altı Timinin, Van Gölü'ndeki dalış eğitimi sırasında 13 metre yükseklikteki bir mikrobiyalitin içerisinde yaşadığını tespit ettiği, siyah benekli sarı bir balıktır. Bu yeni balık türü ile ilgili araştırmalar devam etmektedir. 2015 yılında yapılan araştırmalara göre gölde piyasa değeri 7.5 milyar dolar olan 50 tonluk Uranyum vardır. Göl etrafı karadan 430 km.'dir ve bunun 245 km si Bitlis ili sınırları içindedir. Yöre halkına göre gölde bir canavar yaşamaktadır. Söylentiyi çıkaranların amaçlarının bölgeye turist çekmek olduğu söylense de, söylentileri araştırmak amacıyla bölgede pek çok bilimsel araştırma ekibi çalışmalar yapmıştır. İstanbul-Tahran demiryolu hatlarını da bağlamaktadır. Türkiye ve İran'a bağlanan demir yolu 1970'lerde yapılmıştır.

Oluşumu
Van Gölü Doğu Toros ve Aladağların arasında kalan tektonik oluşumun batı kısmında bulunmaktadır. Gölün batısında ve kuzeybatısında birkaç sönmüş volkan vardır. Süphan Dağı ve Nemrut Dağı bu sönmüş volkanların birkaçıdır. Yaklaşık 200 bin yıl önce, Buzul Çağın ortalarında, Nemrut Dağından akan lavlar uzunluğu 60 km'yi aşan bir akım oluşturmuş. Bu akım Van Çukuru ile Muş Çukuru arasındaki su akımını engelleyince göl oluşmuştur. Günümüzdeki araştırmalarda Doğu Toros Dağlarının erozyona uğraması sonucu Van Gölü'ndeki suların Dicle’ye dökülüp, gölün küçüleceği ya da yok olacağı düşünülmektedir.

Tarihçe
Eski Yunan coğrafyacıları tarafından Thospitis Lacus ya da Arsissa Lacus olarak anılan Van Gölü'nün modern zamanlardaki ismi, sınırlarına dahil olduğu Van ilinden gelmektedir. Urartu Krallığının başkenti, Milattan önce 10. ve 8. yüzyıllar arasında, gölün doğu kıyılarında kurulmuştur. Van Gölü sahilleri boyunca ve pek çok adalarında Ermeni kilise ve manastır kalıntıları bulunabilir. En iyi korunanı onuncu yüzyıldaki Kutsal Haç Kilisesi'dir. Akdamar Adası'ında yer alır. Kral Gagik Artzruni tarafından 915 ve 921 yılları arasında inşa edilmiştir. Dış duvarlardaki rölyefler kutsal kitaba ait Âdem ve Havva, Jonah and the whale (Yunus ve Balina), Davud ve Goliath (Golyat) gibi hikâyeler sunar. Diğer önemli tarihsel anıt gölün doğu kıyısındaki Van Kalesidir. Modern Van şehri bu kalenin doğusunda yer alır. Yüzölçümü3.713 km2’dir. Denizden yüksekliği 1.646m derinliği ise 457m‘yi aşmaktadır. Gölün doğusunda Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş adaları bulunmaktadır. Bu adalar turistlik özelliğe sahiptir. Sit alanı olarak ilan edilmiştir.

Van Gölü Canavarı iddiaları
Ana madde: Van Gölü Canavarı

Van Gölü Canavarı, Van Gölü'nde yaşadığı ileri sürülen efsanevi bir yaratıktır. 1993 yılına dek kaynaklarda adından hiç söz edilmeyen yaratığı, bugüne dek gördüğünü iddia eden çok sayıda kişi var. Ama yapılan araştırmalar göldeki ilk canavar vakasının 1889 yılında yaşandığını aktarıyor. Dönemin İstanbul'da yayın yapan Saadet gazetesinin, 28 Şaban 1306 (29 Nisan 1889) tarihli 1323 nolu nüshasında, canavarın Van Gölünde abdest almak isteyen bir kişiyi kapıp göle sürüklediği haberi yer alıyor. Varlığı gördüklerini söyleyen kişilerin belirttiklerine göre canavar 15 metre uzunluğunda, oldukça koyu bir renge sahip, sırtında sivri çıkıntıları olan, Plesiosaurus ya da Ichthyosaurus benzeri bir varlıktır. Zamanla bu varlığı gördüğünü iddia edenlerin sayısı artınca, olay basına da yansıdı ve bunun üzerine resmî kurumlar tarafından bölgeye bir bilimsel araştıma ekibi gönderildi. Ancak, yapılan araştırmalar sonucunda gölde olağan dışı herhangi bir varlığın olduğuna ilişkin hiçbir iz bulunamadı.

Bölgenin Jeomorfolojisi ve Stratigrafik Yapısı
Coğrafya Kapalı bir havza olan Van Havzası, eski Muş-Van çukurluğunun bir parçasıdır. Kuzey ve güneyinden faylarla sınırlanmış bir çöküntü alanı olan eski Muş-Van çukurluğu, Miosen sonlarında başlayıp Pleistosen’de devam eden volkanik faaliyet sonucunda meydana gelen Nemrut Volkanının oluşturduğu setle iki kısma ayrılmıştır (Gürbüz 1994:16, Avcı 2015:21-23). Nemrut Dağı’nın doğusunda kalan ve eskiden Fırat akarsu sistemine bağlı olan akarsuların dışa akışı kesilmiştir. Suların Nemrut Dağı’nın oluşturduğu setin arkasında birikmesiyle Van Gölü ve dolayısıyla Van Kapalı Havzası meydana gelmiştir (Saraçoğlu 1989: 435, Akt: Avcı 2015:21-23). Van Gölü Havzası; güneyden Bitlis Masifi’nin yüksek dağları (İhtiyar Şahap dağları) tarafından çevrelenir. Batıdan Nemrut ve Süphan volkan sistemlerinden kuzeyde yer alan Taşlıçay (Pani) Platosu’nun güney kesimlerine doğru ilerleyen hattın Yukarı Murat Havzası’nın güneyi ile sınırlayabileceğimiz Havza, kuzeyden Meydan Dağı, Bozdağ, Muratbaşı (Hüdavendigar) Dağları, Aladağ ve Tendürek dağlarıyla çevrelenir. Havza, doğuda Van Doğusu Dağları’nın batısında kalan alanları da içine alarak aslında Van Gölü’nün ekolojik ve iklimsel etkilerinin görüldüğü yerler olarak değerlendirilebilir.


İnceleme alanı genelinde, Paleozoik’ten günümüze kadar olan zaman aralığını temsil eden metamorfik, mağmatik ve sedimanter kayaç gruplarına ait kayaçlar yüzeylenmektedir. Bu çalma kapsamında inceleme alanının jeolojik yapısı, inceleme alanının büyüklüğü ile yüzeylenen birimlerin yaşları ve kökenleri dikkate alınarak, jeolojik birimler sekiz birim altında incelenmiştir. İnceleme alanının temelinde, Paleozoik - Mezozoik yaşlı Bitlis Masifine ait gnays, Şist, kuvarsit ve mermerler yüzeylenmektedir. Bu birimleri; Üst Kratese yaşlı Ofiyolitik Kayaçlar, Üst Kratese - Paleosen ve Alt - Orta Eosen yaşlı Volkanik Kayaçlar, Eosen - Miyosen yaşlı kırıntılı ve karbonatlı kayaçlar, Pliyosen - Kuvaterner yaşlı volkanik kayaçlar ve Pliyosen - Kuvaterner yaşlı sedimanter örtü kayaçlar izlemektedir.

Alüvyal Ovalar
Van Gölü kıyısında yer alan alüvyal ovaların önemlileri, Ilıca (Zilan) Çayı ve kollarının taşıdığı malzeme ile oluşan Erciş ovası, Bendimahi Çayı boyunca uzanan Muradiye ovası, Değirmendere (Akköprü Çayı), Doni (Gölardı), Zemobat gibi küçük akarsu ve mevsimlik derelerin oluşturduğu nispeten büyük olan Van ovası, Adilcevaz’ın kuzey doğusunda bulunan Arın ovası ve araştırma sahamızın da bir kısmının içinde yer aldığı gölün güney doğu kısmında yer alan 45 km uzunluğunda, 7 km kadar genişliğinde ve 135 km2'lik bir alana sahip olan Gevaş-Gürpınar ovası yer almaktadır.

Van Gölü Havzası Drenaj Alanı

Gevaş'ta bulunan Deveboynu Yarımadası (Nisan 2014)
Van Gölü kapalı havzasının göl alanlar dâhil, yüzeysel drenaj alan 15495 km2’dir. Van Gölü’nün yüzey alan (serbest su yüzeyi) 3558 km2 ile 3626 km2 arasında değişmekte olup, ortalama gölalan ise 3580 km2 olarak hesaplanmıştır. Van Gölü su seviyesi ise 1646 metre ile 1650 metre arasında değişmekte olup, uzun yıllar ortalama su seviyesi ise 1648 metredir. İnceleme alanı Van ve Bitlis illeri idari sınırlar içinde yer almaktadır. Dünya’nın en büyük sodalı gölü olan Van Gölü yer almaktadır. Van Gölü gölalan dâhil, kapalı havzanın yüzeysel drenaj alanı 15495 km2 olup, Van Gölü kapalı havzasının çevresi ise 1233 km olarak hesaplanmıştır.16096 km2 genişliğindeki Havza’nın tabanına Van Gölü yerleşmiştir. % 2,6 tuzluluk oranıyla bir soda gölü olan Van Gölü 3626 km2 yüzey alanı, 607 km3 hacmi, 12470 km2 drenaj alanı ve maksimum 451 metre derinliği ile Türkiye’nin kara içerisindeki en büyük su kütlesidir. Su yüzeyinin denizden yüksekliği son yıllarda 1655 metreyi bulmuştur.

Seviye değişiklikleri
Van Gölü Kuvaterner devri boyunca süren iklim değişimlerinde fazlaca etkilenmiş bir kapalı havza gölüdür. Göle dökülen Engil Çayı'nın yaptığı deltalar farklı yüksekliklerde yer alır. Göl yüzeyinin daha yüksek olduğu iki dönemde oluşan deltalardan birisi 1695–1710 m, ikincisi 1670–1690 m seviyelerindedir. Engil Çayı'nın günümüzde oluşturduğu aktüel delta ağzı da yıllara göre değişimler göstermektedir.


Engil Deltasının batı ucunda yer alan Dilkaya Höyüğü seviye değişimlerinden fazlaca etkilenmiştir. Gölün yükseldiği dönemlerde höyüğün yarısı yok olmuş, batı kısmı faleze dönmüştür.


Yağışların göle ulaşması birkaç yıl alabilmektedir. Yüksek ve karasal iklime sahip havzada yağışlar kar şeklindedir. Karların erimesi, yer altına sızması ve bu yoldan göle ulaşması birkaç yıl gecikmektedir. Göl yüzeyinin en fazla yüksekliğe eriştiği 1996 yılı yağış az iken, en fazla yağış üç yıl önce 1993'te düşmüştür. Yani 1993'te düşen yağış göle ancak üç yıl sonra 1996'da ulaşmıştır. 1992-96 yılları arasında gölde afet boyutunda yükselme yaşanmıştır. Göl çevresindeki yollar, evler ve tarım alanları zarar görmüştür. Göl en düşük seviyeye 1963'te (1646,6 m), en yüksek seviyeye 1996'da (1650,55 m) ulaşmıştır. Maksimum ve minumum seviye farkı 3,36 m'dir.


Ermenice (kendilerince հայերեն - Hayeren), Ermeniler tarafından kullanılan Hint-Avrupa dil ailesinden bir dildir. Kendi alfabesi ve Doğu Ermenicesi ve Batı Ermenicesi olarak iki lehçesi vardır. Doğu Ermenicesi Ermenistan'ın ve uluslararası arenada tanınmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'nin resmî dilidir. Türkiye'de ve Ermeni diasporasında çoğunlukla Batı Ermenicesi kullanılır. Hint-Avrupa dil ailesi'nin bağımsız bir alt grubudur.


Türkiye'deki Ermeni toplumunun yüzde 18'i Ermenice konuşmaktadır. Bu oran gençler arasında yüzde 8'dir. Batı Ermeni lehçesi, UNESCO'nun Dünya yıllık Tehlikede olan Dünya Dilleri Atlası'nda "kesinlikle tehlikede bir dil" olarak yer alır.

Tarihçe
Ermeni alfabesi, 405 yılında Aziz Mesrop Maştots tarafından bulunmuştur. Mesrop Maştots, Ermeni harflerini yaratmak niyetiyle öğrencileri ile birlikte Amed (Diyarbakır), Yedesia (Urfa) ve Samosat şehirlerine gidererek yabancı dillerde yazılmış olan bazı elyazmalarını incelemesiyle 405 yılında Ermeni harflerini ortaya çıkarır. Alfabenin oluşturulması edebiyatın canlanmasını da sağlar ve Ermenice edebiyatta bir altın çağın başlamasının zemini oluşturur. Maştots'un bu girişiminin sonunda Ermeni halkı tarafından Maştots ve öğrencilerinin dönünüşü, Vağarşapat’ta halk ve asillerin eşliğindeki kral Vramşabuh tarafından büyük törenlerle karşılanır. (vanhaber)


19. yüzyılda Ermeni edebiyat dilinin de gelişmesiyle Doğu Ermenicesi (Erivan) ve Batı Ermenicesi (İstanbul) lehçeleri arasındaki ayrım iyice ortaya çıkmış, o dönemler Farsçanın bir lehçesi sanılan bu dilin özgün bir Hint-Avrupa dili olduğu da anlaşılmıştır. En eski eserlerin yazıldığı Eski Ermenice; yani Kırapar günümüzde sadece bazı din alimleri tarafından anlaşılabilmektedir.


Bill Bryson'e göre Ermenicedeki sözcüklerin %23'ü Ermenice kökenlidir.

Kaynaklar / Arşiv
Wikipedia
Türkiye Kültür Portalı
Tubittum
Tuşba Kaymakamlığı
Van Gazetesi haber

Van Van Gölü Adır Adası Çarpanak Adası ada vanhaber Ermeni Alüvyal Ovalar Thospitis Lacus Arsissa Lacus hristiyan Ktouts kghzi Çitören Köyü Lim kğzi Manastır