
Vanlı İş İnsanı 250 ML'lik su bardağıyla milyoner oldu
Vanlı İş İnsanı Şükrü Çılgın, Milyoner X dergisinin 4. Sayısında; 250 ml'lik bardak suyla milyonluk ticaret ağına dönüştüğünü vurguladı.
Van ilinden Türkiye’nin birçok iline gönderilen uluslararası Milyoner X dergisinin 4. Sayısında konuk olan iş insanı Şükrü Çılgın, girişimcilik hikayesini paylaştı.
Vanlı İş İnsanı Şükrü Çılgın’ın küçük bir dükkânda başlayan hayatı, 250 ml’lik bardak suyla milyonluk ticaret ağına dönüştü. Başarının hikâyesi, azmin ve vizyonun birleştiği noktada yazıldı.
Milyoner X Dergisinde yer alan yazıda ise;
Bazı hikâyeler, sonradan değer kazanır. İlk bakışta sıradan gibi görünen anlar, zamanla bir başarı öyküsünün temeline dönüşür. Şükrü Çılgın’ın hikâyesi de bu türden. Bir mahalle bakkalında başlayan, küçük bir su bardağıyla şekillenen ve milyonlara ulaşan gerçek bir girişimcilik destanı…
Her şey Van’ın İpekyolu Caddesi’nde, eski SSK Hastanesi’nin tam karşısındaki küçük bir dükkânda başladı. Şükrü bey, henüz 15 yaşındaydı. Lise ikinci sınıf öğrencisiyken okulu bırakmak zorunda kaldı. Gündüzleri ders arasında dükkâna uğrayan bir çocukken, kısa sürede tam zamanlı bir emekçiye dönüştü. Sabah kepenkleri açıyor, öğle saatlerinde mahalleye dönüyor, rafları düzenliyor, sipariş alıyor, müşteriyle ilgileniyor, hesap defteri tutuyordu. Ortaklık resmî değildi belki ama ruhuyla, bedeniyle, aklıyla bu işin tam ortasındaydı. Her yeni gelen koliyle bir şeyler öğreniyor, her müşteriyle yeni bir deneyim kazanıyordu.
Ticaret, onun için yalnızca alım-satım değil; bir düşünce, bir öngörü, bir çözüm üretme biçimiydi. Şükrü, daha o yaşta ticaretin esasının güvene dayandığını anladı. Her müşteriyle kurduğu ilişki, ileride büyüyecek olan iş ağının ilk taşlarını oluşturuyordu. Bir ürünün yalnızca maliyetini değil, arkasındaki güven değerini de fark etti.
Dükkânda geçen uzun saatlerin ardından, bazen arkada kurdukları küçük yatakta dinleniyor, bazen de sabahlara kadar hesapları gözden geçiriyordu. Hedefi hep daha iyisini yapmak, bir adım ileri gitmekti. Müşterilerin henüz talep etmediği ihtiyaçları öngörmeye çalışıyor, raflarda bir eksik kaldı mı diye her sabah göz gezdiriyordu. Bu dikkat ve sezgi, kısa sürede karşısına bir fırsat çıkardı: Hastanelerin doğrudan temin yöntemiyle yaptığı gıda alımları. İhale süreci olmadan, hızlı tedarik imkânı sunan bu sistem, Şükrü Çılgın’ın kamu kurumlarıyla tanışmasına vesile oldu.
Hastaneye sebze, meyve, kuru gıda, yağ ve tereyağı gibi temel ürünleri ulaştırmaya başladı. Her teslimat, ona iş dünyasına dair yeni bilgiler kazandırdı. Her koli ürün, bir tecrübe; her fatura, bir ders; her müşteri ise bir dönüşüm hikâyesiydi. Genç yaşta bu süreçleri öğrenmesi, onu kısa sürede yerel bir esnaftan profesyonel bir tedarikçiye dönüştürdü.
Ancak kaderin gerçek kırılma anı, Van’daki bir üniversitenin açtığı içme suyu alım ihalesiyle geldi. Ürün basitti: 250 ml’lik bardak sular. Ancak piyasada bu ürünü yalnızca bir firma üretiyordu ve rekabet neredeyse yoktu. Şükrü Bey bu firmayla görüştü; firma 10 TL fiyat verdi. O ise, üniversiteye 11 TL teklif sundu. Aynı firma ihaleye 12 TL ile katıldı ve ihale Şükrü Bey’e kaldı.
Bu bir dönüm noktasıydı. Ancak kazandığı bu ihale, beraberinde zorlukları da getirdi. Su firmasından aldığı cevap can sıkıcıydı: “Paranı peşin ödersin, arabanı getirirsin, yüklemeyi kendin yaparsın.” Aracı da, yeterli parası da yoktu. Fakat bir şeye sahipti: Kararlılığı.
O andan itibaren klasik esnaflığın dışına çıkarak vizyoner bir yolculuğa adım attı. Eski masaüstü bilgisayarının başına geçti, Türkiye’deki su üreticilerini araştırmaya başladı. Ve sonunda Adana Pozantı’daki bir fabrikaya ulaştı. Görüştüğü yetkili ona şaşırtıcı bir fiyat verdi: 4 TL. Van’da aynı ürüne 10 TL veren firma karşısında bu teklif, Şükrü’nün düşünce biçimini tamamen değiştirdi.
Parasını gönderdi, kamyon yola çıktı. Gelen ilk ürünleri bizzat kontrol etti. Kamyonun üzerine çıkıp kolileri tek tek saydı. Gelen malların eksiksiz ve doğru olduğunu görünce, tarifsiz bir mutluluk yaşadı. Bu ürünlerin bir kısmını üniversiteye teslim etti, kalanları ise depoya yerleştirdi. Eski su firması durumu fark ettiğinde şaşkınlık içindeydi. Şükrü Çılgın ise sakince şöyle dedi:
“Sen beni iş sahibi yaptın. Çünkü senin tavrın beni araştırmaya itti. Sen 10 liraya satarken ben 7 liraya satıyorum. Hem kazanıyorum hem de piyasayı kuruyorum.”
Bu söz, onun vizyonunun ne kadar değiştiğini gösteriyordu. Artık yalnızca ticaret yapmıyor, piyasada oyun kurucu rolü üstleniyordu.
İşler büyüdükçe yeni sorular gündeme geldi: “Peki ya diğer içecekler?” Bu sorunun cevabı çok geçmeden geldi. Yeni hedef: soda ve aromalı içeceklerdi. Ancak bu ürünler Doğu Anadolu’da yeterince üretilmiyordu. Yine araştırdı. Bu defa Ankara’da bir firmayla anlaştı. Ürünler yola çıktı ancak bir başka problemle karşılaştı: yüksek lojistik maliyetleri.
8 kamyonluk bir sevkiyatın taşınması yaklaşık 400 bin TL’ye mal oluyordu. Bu durum, kâr marjını büyük ölçüde azaltıyordu. Pek çok girişimci için bu bir geri dönüş noktası olabilirdi. Ama Şükrü Bey, bir sabah şu cümleyi kurdu: “Bu işi trenle yapalım.”
Yeğenini Ankara’ya gönderdi, TCDD ile görüşmeler başlatıldı. Vagon kiralama süreci başladı. İlk tren yola çıktı. 200 tonluk ürün Van Tren Garı’na ulaştı. Taşıma maliyeti dörtte bire düştü. Bu sayede kâr oranı arttı ve lojistik yük bir avantaja dönüştü.
Şükrü Çılgın için ticaret hiçbir zaman sadece para kazanmak değildi. Onun için ticaret; sözünü tutmak, güven oluşturmak ve ilişkileri sürdürülebilir kılmaktı. Zamanla ürün çeşitliliği arttı: Meyve suları, süt ürünleri, donmuş gıdalar, börek, tavuk, et… Artık kamu kurumlarına geniş çaplı hizmet veren bir yapı kurulmuştu. Bitlis’ten Hakkâri’ye, Ağrı’dan Van’a uzanan bir dağıtım ağı oluşmuştu.
Bu büyümeyi kurumsal bir çatı altında toplama kararı verdi. Böylece Ömer Selim Gıda kuruldu. İşin mutfağında yine ailesi, yeğenleri vardı. Güven, samimiyet ve birlikte büyüme fikri bu yapının temeliydi. Ancak zamanla Van’ın üretim ve lojistik açısından bazı sınırları olduğu gerçeğiyle yüzleşti. Ulaşım pahalı, üretim uzak, ham madde tedariki zorlayıcıydı. Bu nedenle rotasını Türkiye’nin üretim ve lojistik merkezi olan Gaziantep’e çevirdi. Gaziantep’te yeni bir yapı kurdu: Mernaz Grup.
Mernaz Grup, Van’da temeli atılan sistemin daha kapsamlı ve stratejik versiyonuydu. Antep merkezli dağıtım ağı sayesinde Hatay, Mersin, Adana, Kahramanmaraş gibi çevre illere kolaylıkla ulaşılıyordu. Amaç sadece ürün dağıtmak değil, üretimin içine girerek zinciri baştan sona kontrol etmekti.
Şükrü Çılgın’ın bir sözü bu süreci özetliyordu:
“Sermayen olmayabilir ama itibarın olsun.”
Onun için en büyük sermaye, güvenilirlikti. Bankalarla çalışırken, ortaklık kurarken, yatırım yaparken her zaman aynı anlayışı benimsedi: önce güven, sonra para. Bu anlayış sayesinde zamanla bankalar ona limit teklif eden, iş birliği yapmak isteyen kurumlara dönüştü.
Bugün yüzlerce tonluk yüklemeler yapıyor, trenlerle ürün taşıyor, onlarca çalışanıyla kurumsal yapılarla iş birliği yürütüyor. Ama hâlâ sabah erken kalkıyor, depoya uğruyor, sipariş listelerini gözden geçiriyor. Çünkü onun için liderlik, masa başında değil; sahada olmaktı.
Şükrü Çılgın’ın hikâyesi, 250 ml’lik bir bardak suyla başladı. Ama bu su, sadece susuzluğu değil; bir ülkenin potansiyelini doyuran vizyonun sembolüne dönüştü. Ve daha yolun başında…" yazıldı.
Van - Van Haber - vanhaber - Van Haberleri - Van Gazetesi - Oridvian - Van Haber Gazetesi - Son dakika Van Haber - Van son dakika haberleri