Günümüzde iktisadi gelişmenin lokomotifi olarak bilinen hammadde kaynaklarına yönelik talep, sanayileşmenin hızla ilerlemesi ile birlikte önemli oranda yükselmiş ve bu talebin karşılanması noktasında alternatif enerji kaynaklarının halen etkin kullanılamaması ham petrol ve doğal gazın bu kaynaklar içerisindeki önemini daha da artırmıştır. İktisadi anlamda giderek büyüyen dünyada artan nüfusun ve şehirleşme oranlarının yanı sıra, otomobil sahipliğindeki ve elektrik tüketimindeki artış enerji kaynaklarına yönelik talebi doğru orantılı olarak etkileyen faktörler arasındadır.
Dolayısıyla sanayileşen ülkelerin sayısı artıkça hidrokarbon kaynaklarına duyulan ihtiyaç da giderek artacaktır. Bu bağlamda yapılan çeşitli projeksiyonların sonucuna göre dünya enerji ihtiyacı önümüzdeki yıllarda önemli oranında yükselecek ve ham petrol, doğal gaz, kömür gibi hidrokarbonlar birincil enerji kaynakları arasındaki yerini koruyacaktır. Dünya nüfusunun giderek artması ve ülke ekonomilerinin gelişmesi ile beraber hammadde kaynaklarına ve türevlerine yönelik talebin ve dolayısıyla da tüketim oranlarının giderek artacağı tahmin edilmektedir. 2012 - 2035 döneminde birincil enerji kaynaklarına yönelik talebin % 41oranında artacağı düşünülmektedir[1].
Küreselleşen dünyada elde edilen enerji kaynakların üretim maliyetlerinin minimize edilmesi kadar bu ürünlerin uluslararası piyasalara güvenli ve ekonomik bir şekilde ulaştırılması önem atfetmektedir. Bu noktada coğrafi konumu itibariyle enerji zengini ülkeler ile enerji tüketim noktalarına ulaşacak yolların kesişim noktasında yer alan Türkiye’nin Modern İpek Yolu güzergahı üzerinde yer alan enerji merkezlerinin uluslararası piyasalara açılmaları anlamında kilit rol oynadığı görülmektedir.
Jeopolitik ve jeostratejik konumunu yansıtacak şekilde Tarihi İpek Yolu’nun canlandırılması amacıyla birçok proje gerçekleştiren Türkiye’nin mevcut konumunu geliştirmek ve süreklilik kazandırmak amacıyla enerji transferi projelerinde yer alması son dönemlerde sık sık gündeme gelmektedir.
Türkiye’den geçen ham petrol ve doğal gaz boru hatları Şekil 2’de verilmiştir.
Şekil 2: Türkiye’den Geçen Ham Petrol ve Doğalgaz Boru Hatları
Kaynak: Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ); http://www.botas.gov.tr/images/icerik/harita/BotasGenel.jpg
Tarihi İpek Yolu güzergahında yer alan Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı ülkemiz açısından sadece ekonomik anlamda değil jeostratejik anlamda da kilit bir rol oynamaktadır. Birincil enerji kaynaklarının başında gelen petrolün taşınması için inşa edilen bu boru hattı bölgede doğu-batı güvenlik koridoru oluşturarak, kesintisiz ve güvenli bir enerji akışına imkan tanıması dolayısıyla stratejik önemi büyüktür. Ayrıca boru hattı, Türk Boğazlarındaki trafik yoğunluğunun artmasını engelleyerek tanker geçişlerindeki risklerin en aza indirilmesine imkan tanımıştır[2]. Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattının kullanıma açılmasıyla birlikte bölge ülkeleri uluslararası enerji pazarlarına ulaşım açısından Rusya Federasyonuna alternatif bir güzergaha kavuşmuşlardır. Bu petrol boru hattı projesi bölgedeki dengeleri değiştirmiş ve bölgenin enerji politikalarında Türkiye’nin ağırlık kazanmasını sağlamıştır (Fidan, 2010:118-119).
Güncel küresel ekonomi politikalarında enerji kaynakları arasında doğalgaz kilit bir role sahiptir. Petrole kıyasla doğalgaz üretimi, tedariki ve taşınması konuları daha hassas ve politik baskı aracı olarak kullanılabilen bir enstrümandır (Shaffer, 2009:3-4). Ayrıca son yıllarda petrol fiyatlarında gözlemlenen yükselişlerden dolayı 2011yılında daha da kısılan ham petrol pazar payının, 2030 yılına kadar yüzde % 28 oranında daralması[3], buna karşın ise doğal gaz talebinin yılda ortalama yüzde 1,9’luk bir artış ile, fosil yakıtlar arasında en hızlı artan yakıt türü olacağı öngörüsü[4]Türkiye’nin enerji koridoru olarak ham petrol taşımacılığından ziyade doğal gaz konusunda Tarihi İpek Yolu güzergahında yer alması olgusunu daha çok ön plana çıkarmaktadır. Zira doğal gazın dünya ispatlanmış rezervlerinin % 26,6’sına sahip Rusya kuzeyimizde, % 15’ine sahip İran ile % 0,8’ine sahip Azerbaycan, % 1,6’sına sahip Türkmenistan ve % 1,7’sine sahip Kazakistan Türkiye’nin doğusunda sıralanmışlardır. Türkiye’nin güneyinde ise dünya ispatlanmış gaz rezervlerinin % 14,3’üne sahip Katar, % 3,8’ine sahip Suudi Arabistan ve toplamları % 7,3’e karşı gelen BAE., Irak, Suriye, Kuveyt, Bahreyn, Umman ve Yemen yer almaktadır (İlbaş ve Çolak, 2010, s.19).
Bu ülkeler içinde özellikle Hazar Denizi kıyısında yer alan ülkeler sahip oldukları ham petrol ve doğal gaz rezervlerinin uluslararası piyasalara sunulması açısından zorluklarla karşı karşıya kalmaktalar. Kamu ve ihracat gelirlerinin büyük bir kısmını enerji sektörü üzerinden sağlayan bu ülke ekonomilerinin gelişmesi ve kalkınması açısından sahip oldukları hidrokarbon yatakları vazgeçilmezdir. Ne var ki, doğal gazın uluslararası piyasalara transferi sürecinde hayati öneme sahip olan boru hatları sistemlerinin SSCB’nin planlı ekonomisi çerçevesinde düzenlenmiş olması Orta Asya doğal gazının, Batı’ya pazarlanması ve bu hatların güzergâhları konusunda birer kara devleti olan bu ülkeler arasında siyasi anlaşmazlıkların oluşmasına neden olmuştur. Aslında SSCB sonrası dönemde Rusya’nın etkinliği azalmış gibi görünse de, Orta Asya hidrokarbon kaynaklarının uluslararası piyasalara nakli sürecinde Rusya, gücünü koruyabilmiş ve hala verdiği kararlar ile bölge ülkelerini derinden etkileyebilmektedir.
Günümüzde Avrupa Birliği ülkeleri ABD’den sonra dünya enerji tüketiminde ikinci sırada yer aldığı için doğal gaz açısından dünyanın en büyük pazarını oluşturmaktadırlar. Doğalgaz ithalatının önemli bir kısmını Rusya Federasyonu’ndan gerçekleştiren AB ülkeleri, son dönemlerde güvenlik kaygısı ve tek kaynağa bağımlılığı azaltmak için enerji transferi konusunda yeni güzergahlar içeren boru hattı projelerine sıcak bakmaktadır. Son yıllarda atılan adımlarla doğal gaz taşımacılığı alanında Türkiye’nin de kilit bir rol oynadığı bir dizi projeden bahsedebiliriz. Bunlar; Hazar Geçişli Türkmenistan – Türkiye – Avrupa DGBH, Türkiye – Yunanistan – İtalya DGBH (ITGI), Anadolu Geçişli DGBH (TANAP).
Anadolu Geçişli DGBH (TANAP) projesinin gerçekleşmesi ile beraber Azerbaycan ve komşu ülkelerden elde edilen doğalgazın bir yandan Türkiye’nin iç talebini karşılamaya diğer yandan ise ülkemiz üzerinden Avrupa ülkelerine transferi öngörülmektedir. Bu anlamda Tarihi İpek Yolu güzergahı üzerinde yer alan bu doğalgaz boru hattı, Batı için alternatif enerji hatları ve arz güvenliği açısından Türkiye’nin doğal gaz üreticisi olmadan tedarikçisi olma hedefinde önemli rol oynamaktadır.
Coğrafi konumu itibariyle Türkiye enerji zengini ülkeler ile enerjiye aç olan ülkelerin tam arasında yer almaktadır. Bu bağlamda gerçekleştirilen boru hatları projeleri geniş işbirliği alanlarını kapsamalıdır. Sadece Doğu–Batı değil aynı zamanda Kuzey - Güney, ve Güney-Batı Enerji Koridoru olmaya çalışmalıdır. Bu bağlamda Arap Doğal Gaz Boru hattı Mısır doğal gazını Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye transferi planlanmaktadır (İlbaş ve Çolak, 2010, s.20). Diğer taraftan, son dönemlerde Türkiye’nin Irak enerji kaynaklarına yönelik yeni politikalar da üretildiği gözlenmektedir. Bu projelerden de elde edilecek doğal gazın ileride Anadolu Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı projesine kaynak sağlama konusunda etkili olabileceği düşünülmektedir.
Diğer yandan, dünya doğal gaz rezervlerinin %14’nü kendi arazisinde bulunduran Katar, 25,4 trilyon metre küplük doğal gaz rezervine sahip olarak, dünya doğal gaz rezervleri açısından Rusya ve İran’dan sonra üçüncü sırada yer almaktadır (Mammadova, 2012, s.102). Önemli enerji rezervlerine sahip olan Katar ile tüketici Avrupa’nın menfaatleri, Avrupa ve Katar arasında bir doğal gaz boru hattı projesinin geliştirilmesinin mümkün olabileceğini göstermektedir. Türkiye’nin, söz konusu boru hattının gerçekleşmesi halinde boru hattı rekabetinde ekonomik anlamda önemli bir avantaj sağlamasının yanında, AB’nin güney koridoru stratejisinde de Türkiye’nin önemi daha da artacaktır. Katar-Türkiye Boru Hattı Projesinin hayata geçmesi ile birlikte yine Hazar kaynaklarının Avrupa’ya taşınmasını öngören Anadolu Geçişli Doğalgaz Boru Hattı Projesi için de yeni bir doğalgaz kaynağı sağlanmış olacaktır.
Modern İpek Yolu güzergahı üzerinde yer alan ülkelerin sahip olduğu enerji kaynakları Türkiye’nin milli menfaatleri, jeopolitik ve jeostratejik üstünlüğü ve enerji talebini karşılaması açısından önemli olmaktadır.