Bazen insanoğlunun elinde değildir bazı şeyler. Mesela gitmek. Gidenin hayatı değişir, alışmışlıkları yok olur, adeta yeni bir sayfaya hazırlanır. Gidene kolay değildir gitmek, lâkin gitmek zorundadır işte, gitmek zorundadır. zorundalık insanı mahveder, insanı benliğinden çıkarır, insanı her şeyi ile bam başka yapar, ve bunu sadece giden bilir. Geriye kalan hiç kimse gidenin nasıl gittiğini bilemez. Giden yok olur, giden mahvolur, giden kimsesizleşir.
İçten bir nasılsın sorusuna sadece vazgeçmiş olan insanlariyiyim der. Çünkü iyi olmak; vazgeçmiş olanlara özgü bir hâl dir.
Giden vazgeçmiştir, giden kendi mutluluğunu dahi bazen göze alır, bazen de sırf sevdikleri uğruna gider insan.
Gitmek; zamanı dolmuş daldaki bir erik gibidir. Zamanın dolduysa gitmek zorundasındır. Aksi hâlde kurtlanır, çürürsün. Şuana kadar gidenlerin hiçbiri mutlu gitmemiştir. Elinde olmasa bile gitmek zorundasındır. Mutluluğa ermek hiç bir vakit kolay olmamıştır. Bazen sahip oldukların ile mutlu olmak gerekir, bazen ise sahip oldukların ile ne kadar mutlu olursan bile gidersin.
Of, of! Hani derler ya, mesela gidene zor değildir kalana zordur diye. İşte mesele öyle değildir. Gidenin ne hâlde olduğunu kimse bilmez. Giden, her şeyini bırakıp gider. Giden, mutluluğundan vazgeçip, mutsuzluğunu göze alır. Evet kalan da hayatını eksik yaşar, alışmışlıkları gider. Lâkin kalan, hiçbir vakit giden kadar mahvolmaz. Kalanın gözü hep yollardadır. Uzunca bir süre bekleyi verir. Kalan yorulur bir yerden sonra, içine kapanır, hiçbir şeye inancı kalmaz.
Yani anlayacağınız, gidenin de kalanın da hayatı bitkisel hayata döner. Yepyeni bir insana dönüşürler. Bazen gitmek gerekir, bazen de kalmak. Ama en güzeli de yok olmaktır, sakince bir yok oluş...