KAŞIKÇININ ÖLDÜRÜLMEDEN ÖNCEKİ YAZILARI

TAKİP ET

Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğunda katledilmesinin ardından hala birçok soru işareti açığa kavuşmayı bekliyor. Türk Arap Medya Derneği Genel Direktörü Fatih Öke, Kaşıkçı'nın öldürülmesiyle ilgili önemli bir değerlendirme kaleme aldı. Öke, değerlendirmesinde Kaşıkçı'nın son yazılarını analiz ederek suikastin şifrelerini aradı. İşte o değerlendirme yazısı

Cemal Kaşıkçı'nın Başkonsolosluk binasına girip de çıkamadığı O meş'um günden beri Türk Arap Medya Derneği olarak Dünya basınına bilgi verdik. Bütün bu süreç içerisinde hep aynı soruyu duyduk. Neden?.. Neden?..

 

Katlin sebebi Merhum Cemal Kaşıkçı'nın kaleminden dökülen yazılarda gizli. Daha doğrusu gizli değil. Hep orada duruyorlar.

 

Rahmetli Kaşıkçı'nın Washington Post gazetesinde yazdığı yazılarının ilkinden sonuncusuna hazırlanan 14 makalelik bu seçki, yazarının katilinin ismini ve sebebini fısıldıyor dikkatli okurların kulaklarına.

 

18 Eylül 2017 tarihinde yazdığı ilk yazısında Kaşıkçı "Suudi Arabistan her zaman bu kadar baskıcı değildi. Şimdiyse katlanılamaz" diyordu.

 

"Güce erişmesinin ardından Veliaht Prens Muhammed bin Salman, sosyal ve ekonomik reformları destekleyeceğine söz verdi. Suudi Arabistan'ı daha açık ve hoşgörülü hale getirmekten söz etti ve kadınların araba kullanması yasağı gibi gelişimimizi engelleyen şeyleri ele alacağını söyledi.

 

Fakat şimdilerde gördüğüm tek şey son tutuklama dalgası. Geçtiğimiz hafta, prensin veliaht oluşunun öncesinde, bazıları iyi arkadaşlarım olan yaklaşık 30 kişi yetkililer tarafından toplandı. Bu davranış ülkenin liderliğine aksi yönde fikir belirtmeye cüret eden dini liderlerin ve entelektüellerin halk önünde aşağılanmasını temsil etmektedir,"ŞİMDİ İSE FARKLI BİR KARAR VERİYORUM..."

 

Birkaç yıl kadar önce bazı arkadaşlarımın tutuklanması benim için acı vericiydi. Hiçbir şey söylememiştim. Özgürlüğümü ve işimi kaybetmek istememiştim. Ailem için endişelenmiştim.

 

Şimdi ise farklı bir karar veriyorum. Evimi, ailemi ve işimi geride bıraktım, sesimi artık yükseltiyorum. Bunun aksini yapmak hapishanelerde takati kesilmiş olanlara ihanet etmek olurdu. Birçok insan yapamazken, ben konuşabiliyorum. Şunu bilmenizi isterim ki, Suudi Arabistan daha önceleri böyle değildi. Biz, Suudiler, daha iyisini hak ediyoruz."

 

31 Ekim 2017'de ise "Suudi Arabistan'ın veliaht prensi aşırıları ezmek istiyor, fakat yanlış insanları cezalandırıyor" diyordu.

 

"Prens Muhammed aşırılık yanlılarının peşinden giderek doğruyu yapıyor. Fakat yanlış insanların peşine düştü. Geçtiğimiz iki ayda onlarca Suudi entelektüel, din adamı, gazeteci ve sosyal medya yıldızı tutuklandı ki bunların çoğunluğu hükümete kısmen eleştirel bakıyordu.

 

Öte yandan, birçok Ulema Meclisi üyesi de aşırı fikirlere sahip. Prens Muhammed tarafından büyük saygı gören Şeyh Saleh El-Fawzan, Suudi televizyonunda Şiilerin Müslüman olmadığını söyledi. Bir başka saygı gören kişi, Şeyh Saleh Al-Lohaidan ise Müslüman hükümdarın başkalarına danışmak zorunda olmadığını tavsiye buyurdu. Demokrasi, çoğulculuk ya da kadınların araba kullanması üzerine

 

olan gerici fikirler, kraliyet kararlarıyla eleştiri ya da zıt argümanlardan korunmaktadır. Böylesine aşırı görüşler hoş görüldüğü sürece nasıl daha ılımlı olabiliriz?"

 

5 KASIM'DAKİ O YAZISINDA...

 

5 Kasım yazısında ise Suudi Arabistan'ın veliaht prensinin Putin gibi davrandığını söylüyordu.

 

"Suudi Arabistan'daki yolsuzluklar diğer ülkedekilerden oldukça farklıdır, çünkü burada yolsuzluk sadece kontrat karşılığı "rüşvetlere", prensin veya hükümet yetkilisinin aile üyesine pahalı bir hediye, devlete tahsis edilen bir özel jetin bir aile tatile gitsin diye kullanılması ile sınırlı değildir.

 

Bunun yerine, Suudi Arabistan'da üst düzey yetkililer ve prensler, inanılmaz biçimde şişirilmiş -ya da daha kötüsü- gerçekte var olmayan sözleşmelerle milyarderlere dönüştüler.

 

2004 yılında, Lawrence Wright, New Yorker'da "Sessizlik Krallığı" hakkında yazmıştı, bu yazıya göre Cidde'deki devasa kanalizasyon projesi aslında altında gerçek borular olmayan bir dizi rögar kapaklarından ibaretti.

 

O zamanlar önde genel bir gazetenin editörü olan bendeniz şunu söyleyebilirim ki, bunu hepimiz biliyorduk fakat asla yazmadık."

 

13 Kasım 2017 tarihindeki yazısına ise Kaşıkçı, "Suudi Arabistan Lübnan'da büyük karışıklık yaratıyor" başlığını atmıştı.

 

"Günümüzde, Suudi Arabistan bölgedeki politik olarak en istikrarlı ve ekonomik açıdan en güvenli tek ülkedir. Ne krallık ne de çatışmalarla boğuşan bölgemiz, ülkemin ayağının takılmasını kaldırabilir. Muhammed bin Selman'ın döküntü eylemleri gerginliği derinleştiriyor ve gerek Körfez ülkelerinin gerekse de tüm bölgenin güvenliğini baltalıyor."

 

Cemal, "Suudi Arabistan, Ali Abdullah Salih'in ölümü ile Arap Baharı'na ihanetinin bedelini ödüyor" diye başlıyordu 5 Aralık 2017 tarihli yazısına.

 

"Husilerin ağır biçimde mağlup olmasını ve böylelikle onları siyaset alanından uzaklaştırmayı isteyen Riyad'dakiler için sürekli savaş halinde olmak daha çekicidir. Fakat, sadece krallık değil aynı zamanda zaten inanılmaz acılar yaşayan Yemen insanları için de bunun bedeli büyük olacaktır. Bu çatışma Yemenlilerin özgürlük taleplerinin engellenmesinin korkunç bir sonucudur. Şimdi, Husi'ler büyük bir güce dönüştü ve gücü paylaşma üzerine temellendirilen Arap Baharı'nın değerlerine sahip değiller. Dünya'nın gözü Yemen'in üzerinde; Suudilerin savaşı durdurmasının yanında, İran'a da Husi'lere olan desteklerini bitirmeleri için baskı yapılmalı; her iki taraf da gücü paylaşmak için bir Yemenli formülü kabul etmeli. Belki de tiran Salih'in düşüşü Yemen'deki barış için bir fırsattır."7 Şubat 2018 tarihli yazısında ise "Suudi Arabistan'ın veliaht prensi çoktan devlet medyasını kontrolüne aldı. Şimdiyse, daha da fena sıkıştırıyor" diyordu.

 

"Suudi Arabistan'ın birçok medya patronu, kendilerini yolsuzlukla suçlanan zengin işadamları, üst düzey yetkililer ve kraliyet ütesi 300'den fazla kişiyle Riyad'daki Ritz-Carlton'da bulduklarında, birçok kişi krallığın diktatörü Muhammed bin Salman'ın medyayı da kontrol altına almak istediğini varsaydı. Bu doğru olmaktan çok uzaktı çünkü kendisi bunu zaten yapıyordu."

 

"Suudi Arabistan'ın veliaht prensi Kraliçe II. Elizabeth'ten neler öğrenebilir?" başlıklı yazısında ise Kaşıkçı, "MBS'ın Suudi kraliyetini küçültmesi ve görece mahcup edişi hoş bir haber. Fakat, belki de biraz tevazu deneyerek itibar, saygı ve başarıyı elde eden İngiliz Kraliyet Ailesi'nden bir şeyler öğrenebilir. Eğer MBS kendisine yönelik eleştirileri de dinler ve onların da (eleştirenler) ülkelerini sevdiklerini kabullenirse, gücünü daha da arttırabilir" diyordu.

 

Kaşıkçı 18 Mart 2018 tarihli yazısında MBS'nin Riviera projesini "Suudi Arabistan'ın veliaht prensi neden Detroit'i ziyaret etmeli?" başlığıyla eleştiriyordu.Suudi Arabistan'ın iç kısımlarındaki birçok şehir Detroit'in bir zamanlar yaşadığı olumsuzluklardan muzdarip. Bu yerlerin hepsi kraliyetin petrol zenginliğiyle dalga geçercesine rezil durumdaki Üçüncü Dünya varoşlarıdır. Dolayısıyla, MBS yeni şehirler inşa etmeye girişmeden evvel, belki de eskiler ile uğraşsa iyi olur. Mevcut küresel gezisini başlattığı Mısır ziyareti esnasında; Veliaht Prens, Mısır Başkanı Abdülfettah es-Sisi'ye, Kuzey Suudi Arabistan'dan Akabe Körfezine ve oradan Mısır'a uzanacak ve her yıl milyonlarca turisti çekecek olan "Kızıl Deniz Tatil Beldesi [Riviera]" rüyasını anlattı. Fakat hem Suudi Arabistan hem de Mısır özgür basına sahip olmadığı için, iki lidere hiç kimse Sharm El Sheikh, Hurghada ve El Gouna gibi çeşitli turistik yerler hakkında bir soru sormadı. Bunların hepsi de aynı kıyı üzerinde muazzam sahillere; kronik turist eksikliğine sahiptirler; bir zamanlar oldukları tatil mekanlarının üzülesi gölgelerinden ibaretler. Pek tabii, bu sorun kıymetli devlet fonlarının daha fazla kuma batmış şehirlere harcanmasından önce ele alınmalı."3 Nisan 2018 tarihinde "Veliaht Prens, Suudi Arabistan'ın sorunları için (aşırı Vehhabilik geleneklerinin kısıtlandığı) 1979'u suçlayarak revizyonist tarihi satıyor" diyordu

 

"Günümüzde Suudi Arabistan'da insanlar konuşmaya cesaret edemiyorlar. Ülke, seslerini yükseltmeye cüret edenlerin kara listeye alındığı, ılımlı eleştirel entelektüellerin ve din adamlarının hapse atıldığı, ve kraliyet üyeleri ve diğer iş liderlerine karşı olan yolsuzluk-karşıtı olduğu söylenen baskını gördü. Bir zamanlar işleri Vehhabilik fanatiklerince sansürlenen veya yasaklanan liberaller rolleri değiştirdi: Şimdilerde bunlar kendilerine göre aşırıcılık olarak gördüklerini yasaklamak istiyorlar. Buna geçtiğimiz ay Riyad Uluslararası Kitap Fuarı'ndaki bazı kitaplarda yapılan sansürleme örnek verilebilir. Böylesine 180 derece dönüş ancak alkışlanabilir. Fakat fikir pazarının her zaman açık olmasına izin vermemeli miyiz?

 

MBS'ye, hükümetin aşırı Vehhabilik geleneklerinin kısıtlandığı 1979'un öncesindeki iklime geri dönmesi konusunda katılıyorum. Günümüzde kadınlar erkeklerle aynı haklara sahipler. Tüm vatandaşların hapsedilme korkusu olmadan fikirlerini ifade edebilme hakkı olmalıdır. Fakat, eski hoşgörüsüzlük taktiklerini yeni baskı yöntemleriyle değiştirmek bir yanıt değildir."

 

ARAP DÜNYASININ, ESKİ ULUSLARARASI BASININ MODERN BİR SÜRÜMÜNE İHTİYACI VAR

 

Arap dünyasının, eski uluslararası basının modern bir sürümüne ihtiyacı var, böylece vatandaşlar küresel etkinliklerden haberdar edilebilirler. Daha da önemlisi, Arapların seslerini duyurmak için bir platform sağlamaya ihtiyacımız var. Yoksulluk, kötü yönetim ve yetersiz eğitimden mustaribiz. Propaganda yoluyla nefret yayan milliyetçi hükümetlerin etkisinden arındırılmış bağımsız bir uluslararası forumun oluşturulmasıyla, Arap dünyasındaki sıradan kişiler, toplumlarının karşılaştığı yapısal sorunlara değinebilir."