Yazar Başak Avcı, “Kadın kadının acısını görebiliyor... Duyabiliyor en uzak en ücra köşelerden, hanelerden... Bazen duyduğu acıyı başka kadınların da yaşıyor olması dahi avutuyor gönlünü. İnsan insanı duyuyor ama bazen sesini duyuramıyor... Bazen bir kadın yüreğindeki çığlıkları duyuramıyor. Duyuracak gücü olmuyor.
Korkuyor. Bir elin onu bu karanlıklardan kurtarmasını umarak sessizce bekliyor. Haykırsa yaşadıklarını, daha fazla yitip gitmekten korkuyor. Sevdiklerinin canının yanmasından korkuyor, çoluğunun çocuğunun bir lokma ekmekten olacağından korkuyor. Sadece nefes alıyor bazen kadın, ayakta ve hayatta durmaya çalışıyor. Makale ve yazılarımın çoğu ‘kadın’ ın ötekileştirilmesi üzerine...
Cinsiyetçiliğin toplumun masum bir geleneği haline gelişi ve bu büyük hataya en fazla biz kadınların düşmesi, erkek egemen toplumun günden güne toplumu vicdani duyguları hiçe sayarak geriletmesi... Herkes için genelleme yapmanın doğru olmadığı kanaatine tabi ki inanarak kadın haklarının gözardı edilmesi durumuna sonuna kadar karşı çıkanlardanım. Peki bu durum sadece bizim toplumumuzda mı baş göstermekte? Hayır.
Kesinlikle hayır. Bambaşka ülkelerde, belki de binlerce yıl öncesinde, binlerce kilometre ötemizde, bambaşka dilleri konuşan, apayrı toplumlarda fakat aynı ezilmişliği ve hor görülmeyi defalarca yaşamış ve yaşamakta olan kadınlar var.
Sosyal medyada, romanlarda, yazılarda her yerde karşımıza çıkan bu kadınlar belki de yaşantılarının değişmesini beklediler yıllarca. Her toplumda karşımıza çıkan bu durumun bizim ülkemizdeki farkı kadınlarımızın hakkının aranmayacağına dair inancı ve kadın hakları yasalarının maalesef ki ülkemizde yetersiz olması. Bu nedenle susuyorlar...
Susuyorlar çünkü korkuyorlar. Daha kötüsünden, daha büyük bir yıkımdan kaçıyorlar. Bu kadınlar kendilerince makul gördükleri sebeplerden sustular veya susturuldular. Bir istismara ya da bir cinayete ‘kurban’ edilmemek adına... Suçlanacaklarını düşünerek...
Haksızlar diyemem. Kadınlar olarak birçok şeyle karşı karşıya geliyoruz, çevremizden edindiğimiz tecrübeler de cabası. Bu sayacaklarım eminim ki hepimizin çevreden duyup gördükleri...
Tacize maruz kalan bir kadına hemcinslerinin dahi inanmaması, anasının çocuğunun istismarına göz yumması, sokak ortasında linç edilen bir kadın için kimsenin kılını kıpırdatmaması ve hatta o sırada olayı sosyal medyada paylaşması, aşağılanan kadınlar ve hatta hemcinsleri tarafından hor görülen aşağılanan kadınlar... Teknoloji ve modernleşmenin ileri seviyelere taşınmasının kalp ve vicdan gelişimini etkilemediğini hepimiz görüyoruz.
Giderek vurdumduymaz, vicdani açıdan gerileyen ve sadece kendi çıkarları için yaşamını idame ettiren bir toplum halini alıyoruz. Bu sorunu ki sorun olarak görmeyi bırakın bazı davranışları gelenek görenek sayıp doğru bulanlar var, ortadan kaldırmak için tek çaremiz çocuklarımızı doğru eğitmek. Bu döngünün kısırlaşmaması ve olması gereken çaba ve olumlu ilerlemenin devam edebilmesi için anne babalarımızın da eğitilmesi ve tutumlarında bir değişiklik olmaması adına bu sosyal ve vicdani eğitimi sürdürmeleri gerekiyor. Belki bazılarımıza ütopik gelecektir bu fikir, fakat en azından bir adım atmakta fayda var yerinde saymaktan ya da gerilemektense...
Çocuklarımızı kadın erkek diye sınıflandırmadan, onların iş bölümünü dahi cinsiyet ayrımı olmadan yaparsak ilerde bu davranışları çocuklarına da yapmalarını engellemiş oluruz. Kadın ve erkek bir bütün olarak görülmeli ve ‘sen bunu yapamazsın, bu sana göre değil, sen kadınsın, sen erkeksin sana yakışmaz!’ gibi söylemleri bir kenara bırakarak sadece insan olmanın gerektirdiği sorumlulukları önyargısız, ayrımsız bir şekilde ve ötekileştirmeden yapmayı ilke edinmiş bir toplum olursak her şey günden güne daha iyiye gidecektir..."
Van haber , van Gazetesi
Korkuyor. Bir elin onu bu karanlıklardan kurtarmasını umarak sessizce bekliyor. Haykırsa yaşadıklarını, daha fazla yitip gitmekten korkuyor. Sevdiklerinin canının yanmasından korkuyor, çoluğunun çocuğunun bir lokma ekmekten olacağından korkuyor. Sadece nefes alıyor bazen kadın, ayakta ve hayatta durmaya çalışıyor. Makale ve yazılarımın çoğu ‘kadın’ ın ötekileştirilmesi üzerine...
Cinsiyetçiliğin toplumun masum bir geleneği haline gelişi ve bu büyük hataya en fazla biz kadınların düşmesi, erkek egemen toplumun günden güne toplumu vicdani duyguları hiçe sayarak geriletmesi... Herkes için genelleme yapmanın doğru olmadığı kanaatine tabi ki inanarak kadın haklarının gözardı edilmesi durumuna sonuna kadar karşı çıkanlardanım. Peki bu durum sadece bizim toplumumuzda mı baş göstermekte? Hayır.
Kesinlikle hayır. Bambaşka ülkelerde, belki de binlerce yıl öncesinde, binlerce kilometre ötemizde, bambaşka dilleri konuşan, apayrı toplumlarda fakat aynı ezilmişliği ve hor görülmeyi defalarca yaşamış ve yaşamakta olan kadınlar var.
Sosyal medyada, romanlarda, yazılarda her yerde karşımıza çıkan bu kadınlar belki de yaşantılarının değişmesini beklediler yıllarca. Her toplumda karşımıza çıkan bu durumun bizim ülkemizdeki farkı kadınlarımızın hakkının aranmayacağına dair inancı ve kadın hakları yasalarının maalesef ki ülkemizde yetersiz olması. Bu nedenle susuyorlar...
Susuyorlar çünkü korkuyorlar. Daha kötüsünden, daha büyük bir yıkımdan kaçıyorlar. Bu kadınlar kendilerince makul gördükleri sebeplerden sustular veya susturuldular. Bir istismara ya da bir cinayete ‘kurban’ edilmemek adına... Suçlanacaklarını düşünerek...
Haksızlar diyemem. Kadınlar olarak birçok şeyle karşı karşıya geliyoruz, çevremizden edindiğimiz tecrübeler de cabası. Bu sayacaklarım eminim ki hepimizin çevreden duyup gördükleri...
Tacize maruz kalan bir kadına hemcinslerinin dahi inanmaması, anasının çocuğunun istismarına göz yumması, sokak ortasında linç edilen bir kadın için kimsenin kılını kıpırdatmaması ve hatta o sırada olayı sosyal medyada paylaşması, aşağılanan kadınlar ve hatta hemcinsleri tarafından hor görülen aşağılanan kadınlar... Teknoloji ve modernleşmenin ileri seviyelere taşınmasının kalp ve vicdan gelişimini etkilemediğini hepimiz görüyoruz.
Giderek vurdumduymaz, vicdani açıdan gerileyen ve sadece kendi çıkarları için yaşamını idame ettiren bir toplum halini alıyoruz. Bu sorunu ki sorun olarak görmeyi bırakın bazı davranışları gelenek görenek sayıp doğru bulanlar var, ortadan kaldırmak için tek çaremiz çocuklarımızı doğru eğitmek. Bu döngünün kısırlaşmaması ve olması gereken çaba ve olumlu ilerlemenin devam edebilmesi için anne babalarımızın da eğitilmesi ve tutumlarında bir değişiklik olmaması adına bu sosyal ve vicdani eğitimi sürdürmeleri gerekiyor. Belki bazılarımıza ütopik gelecektir bu fikir, fakat en azından bir adım atmakta fayda var yerinde saymaktan ya da gerilemektense...
Çocuklarımızı kadın erkek diye sınıflandırmadan, onların iş bölümünü dahi cinsiyet ayrımı olmadan yaparsak ilerde bu davranışları çocuklarına da yapmalarını engellemiş oluruz. Kadın ve erkek bir bütün olarak görülmeli ve ‘sen bunu yapamazsın, bu sana göre değil, sen kadınsın, sen erkeksin sana yakışmaz!’ gibi söylemleri bir kenara bırakarak sadece insan olmanın gerektirdiği sorumlulukları önyargısız, ayrımsız bir şekilde ve ötekileştirmeden yapmayı ilke edinmiş bir toplum olursak her şey günden güne daha iyiye gidecektir..."
Van haber , van Gazetesi