Van Haber | Doğanın dengesini sağlayan canlılardan biri olan kurbağalar, her ne kadar göz önünde olmasalar da ekosistemin gizli kahramanlarıdır. Van gibi yüksek rakımlı ve karasal iklimin hâkim olduğu bölgelerde bile bu dirençli canlılara rastlamak mümkündür. Van Gölü Havzası ve çevresindeki sulak alanlar, çeşitli Kurbağa türlerine ev sahipliği yapar.Van'da Hangi Kurbağalar Yaşar?Van çevresinde yaygın olarak görülen kurbağa türleri genellikle yeşil kurbağa (Pelophylax ridibundus) ve saz kurbağası (Pelophylax bedriagae) gibi türlerdir. Bu kurbağalar, göletler, sazlık alanlar, dereler ve sulak çayırlarda yaşarlar. Yaz aylarında gece vakti Van Gölü çevresinde duyulan vıraklama sesleri, bu canlıların varlığına işaret eder.Kurak Coğrafyada Hayatta Kalma MücadelesiVan’daki kurbağalar, diğer bölgelere kıyasla daha zorlu bir iklimde yaşamlarını sürdürürler. Soğuk kışlar ve sıcak yazlar, bu canlıları dayanıklı ve çevik hale getirir. Don olaylarına karşı toprağın altına girerek veya suyun alt tabakalarına çekilerek kış uykusuna yatarlar. Bu durum, onların hayatta kalma stratejileri açısından dikkat çekicidir.
Doğal Zararlı Kontrolü ve Ekolojik RolKurbağalar, sinek ve böcek popülasyonunu dengelemede önemli bir görev üstlenir. Özellikle tarımsal alanlarda doğal bir böcek savunması olarak görülür. Böylece pestisit kullanımının azalmasına da katkı sağlar. Aynı zamanda kendileri de pek çok kuş ve memeli için besin kaynağıdır.Bilim İnsanlarının RadarındaSon yıllarda bilim insanları, kurbağaların salgıladığı maddelerin antibiyotik potansiyeli taşıdığını keşfetti. Van’daki kurbağalar henüz bu çalışmalara dahil olmasa da, yerel türlerin mikrobiyal ortamlara karşı geliştirdiği doğal savunma mekanizmaları ileride araştırmalara ışık tutabilir. Belki de Van’ın doğasında keşfedilmeyi bekleyen “doğal ilaçlar” saklıdır.Kurbağaları Korumak Neden Önemli?İklim değişikliği, tarımsal ilaçlar ve su kirliliği kurbağa popülasyonlarını tehdit ediyor. Van’da da bazı sulak alanların kuruması veya kirlenmesi, bu türlerin yaşam alanlarını daraltıyor. Kurbağaları korumak, sadece bir türü değil, tüm ekosistemi korumak anlamına gelir.Van’ın Doğasında Sessiz Bir MucizeVan’ın doğası yalnızca tarihiyle ve dağlarıyla değil, aynı zamanda bu küçük canlılarıyla da eşsizdir. Onlar doğanın sessiz ama vazgeçilmez parçalarıdır. Belki de geleceğin ilaçları, bu sessiz kahramanların vücudunda saklıdır.
KÖTÜ KOKULU KURBAĞALAR
Son yıllarda antibiyotik direncinin artmasıyla, süper bakterilerle savaşta yeni yöntemler aranıyor. İşte bu çalışmalar, zaman zaman doğanın mucizelerine de ihtiyaç duyabiliyor. Rakiplerini kokusuyla kaçıran pis kokulu bir kurbağa türü de bunlara dahil, Odorrana andersonii. Bu kurbağa kendi vücudunda süper mikroplarla savaşabilen, süper bir antibiyotik üretiyor. Bildiğiniz gibi kurbağalar pek de temiz hayvanlar değildir. Çamur ve pislik içerisinde yaşadıklarından çok çeşitli bir mikrop ortamında yaşıyorlar. Milyonlarca yıldır bu pis ortamda yaşamayı başardıklarından dolayı, dirençli bakterilere karşı da önemli bir silahları var. Hatta Çernobil’in girilmesi yasak bölgelerinde bile hayatta kalmayı başarmış tuhaf kurbağa türleri vardır. Bu nedenle, uluslararası bir araştırmacı ekibi, neden antibiyotiklere dirençli bakterilerin artan eğilimiyle mücadele etmek için onları bir ilaç kaynağı olarak araştırmayalım diye, düşündü. Grup, Güney Asya’da yaygın olarak bulunan ve yırtıcıları caydırmak için güçlü bir koku yayan bir kurbağa olan Odorrana andersonii’ye yöneldi. Kurbağanın salgılarını inceleyen araştırmacılar, Andersonnin-D1 adı verilen ve antimikrobiyal etki gösteren bir peptide odaklandı. Peptitle ilgili sorun, salgılandığında topaklaşması ve bu nedenle klinik kullanım açısından pek uygun olmamasıydı. Araştırmacılar bunu çözmek için “yapı güdümlü tasarım” adı verilen bir süreç kullandılar ve kümelenmeye direnen ve terapötik umut vaat edebilecek bir form bulana kadar peptidin kimyasal yapısında küçük değişiklikler yaptılar. Daha sonra yeni kurbağa bazlı sentetik peptitlerini bir grup bakteri üzerinde test ettiler ve en az polimiksin B gibi antibiyotikler kadar etkili olduklarını buldu. Bu antibiyotikler, diğer mikrop öldürücü ilaçlar başarısız olduğunda etkili olmaları nedeniyle son çare antibiyotikler olarak biliniyor. Dahası, sentetik Andersonnin-D1 peptidinin laboratuvar testlerinde insan hücrelerine zarar vermediği ve hatta yararlı bağırsak bakterilerini de öldürmediği gözlendi. Yeni bileşiğin birden fazla bakteri türünden oluşan karmaşık kolonilerle mücadelede de etkili olduğu görüldü. Peptit özellikle Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumannii ve Klebsiella pneumoniae gibi gram-negatif bakterilere karşı etkili olmuştur. Bunlar, yaygın antibiyotiklere karşı sürekli direnç geliştiren ve bu nedenle mücadele edilmesi zorlaşan bakterilerden bazılarıdır. Araştırmacılar klinik öncesi testlerine devam etmeyi ve ardından peptitlerini Araştırma Amaçlı Yeni İlaç (IND) olarak bilinen ve her şey yolunda giderse klinik deneyler FDA’den onay alınmasını sağlayacak bir sürece sunmayı planlıyor. Pennsylvania Üniversitesi Mühendislik ve Uygulamalı Bilimler Fakültesi’nden çalışmanın eş yazarı Cesar de la Fuente, “Kurbağaların ve genel olarak doğanın antibiyotik olarak geliştirilebilecek yeni moleküllere ilham verebilecek olması bizi heyecanlandırıyor. Mühendisliğin gücü sayesinde, bu doğal molekülleri alıp insanlık için daha faydalı bir şeye dönüştürebiliriz,” Kaynak: Gerçek Bilim
Van Makalesi: Van Gazetesi
Van - Van Haber - Van Gazetesi - vanhaber - Van Haberleri


KÖTÜ KOKULU KURBAĞALAR
Son yıllarda antibiyotik direncinin artmasıyla, süper bakterilerle savaşta yeni yöntemler aranıyor. İşte bu çalışmalar, zaman zaman doğanın mucizelerine de ihtiyaç duyabiliyor. Rakiplerini kokusuyla kaçıran pis kokulu bir kurbağa türü de bunlara dahil, Odorrana andersonii. Bu kurbağa kendi vücudunda süper mikroplarla savaşabilen, süper bir antibiyotik üretiyor. Bildiğiniz gibi kurbağalar pek de temiz hayvanlar değildir. Çamur ve pislik içerisinde yaşadıklarından çok çeşitli bir mikrop ortamında yaşıyorlar. Milyonlarca yıldır bu pis ortamda yaşamayı başardıklarından dolayı, dirençli bakterilere karşı da önemli bir silahları var. Hatta Çernobil’in girilmesi yasak bölgelerinde bile hayatta kalmayı başarmış tuhaf kurbağa türleri vardır. Bu nedenle, uluslararası bir araştırmacı ekibi, neden antibiyotiklere dirençli bakterilerin artan eğilimiyle mücadele etmek için onları bir ilaç kaynağı olarak araştırmayalım diye, düşündü. Grup, Güney Asya’da yaygın olarak bulunan ve yırtıcıları caydırmak için güçlü bir koku yayan bir kurbağa olan Odorrana andersonii’ye yöneldi. Kurbağanın salgılarını inceleyen araştırmacılar, Andersonnin-D1 adı verilen ve antimikrobiyal etki gösteren bir peptide odaklandı. Peptitle ilgili sorun, salgılandığında topaklaşması ve bu nedenle klinik kullanım açısından pek uygun olmamasıydı. Araştırmacılar bunu çözmek için “yapı güdümlü tasarım” adı verilen bir süreç kullandılar ve kümelenmeye direnen ve terapötik umut vaat edebilecek bir form bulana kadar peptidin kimyasal yapısında küçük değişiklikler yaptılar. Daha sonra yeni kurbağa bazlı sentetik peptitlerini bir grup bakteri üzerinde test ettiler ve en az polimiksin B gibi antibiyotikler kadar etkili olduklarını buldu. Bu antibiyotikler, diğer mikrop öldürücü ilaçlar başarısız olduğunda etkili olmaları nedeniyle son çare antibiyotikler olarak biliniyor. Dahası, sentetik Andersonnin-D1 peptidinin laboratuvar testlerinde insan hücrelerine zarar vermediği ve hatta yararlı bağırsak bakterilerini de öldürmediği gözlendi. Yeni bileşiğin birden fazla bakteri türünden oluşan karmaşık kolonilerle mücadelede de etkili olduğu görüldü. Peptit özellikle Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumannii ve Klebsiella pneumoniae gibi gram-negatif bakterilere karşı etkili olmuştur. Bunlar, yaygın antibiyotiklere karşı sürekli direnç geliştiren ve bu nedenle mücadele edilmesi zorlaşan bakterilerden bazılarıdır. Araştırmacılar klinik öncesi testlerine devam etmeyi ve ardından peptitlerini Araştırma Amaçlı Yeni İlaç (IND) olarak bilinen ve her şey yolunda giderse klinik deneyler FDA’den onay alınmasını sağlayacak bir sürece sunmayı planlıyor. Pennsylvania Üniversitesi Mühendislik ve Uygulamalı Bilimler Fakültesi’nden çalışmanın eş yazarı Cesar de la Fuente, “Kurbağaların ve genel olarak doğanın antibiyotik olarak geliştirilebilecek yeni moleküllere ilham verebilecek olması bizi heyecanlandırıyor. Mühendisliğin gücü sayesinde, bu doğal molekülleri alıp insanlık için daha faydalı bir şeye dönüştürebiliriz,” Kaynak: Gerçek Bilim
Van Makalesi: Van Gazetesi
Van - Van Haber - Van Gazetesi - vanhaber - Van Haberleri