Binot eğitim Kurumlarının Müdürü Hıdır Aktaş, kendisinden önce doğan ve hayata tutunamayan kardeşlerinden sonra sabırla beklenen bir çocuk olarak 1986 yılında Van’ın bir köyünde dünyaya geldi. Kendisinin dört farklı yaşının olduğunu söyleyen Hıdır Bey:” Birincisi kimliğimdeki yaş, ikincisi hala da belli olmayan gerçek yaşım, üçüncüsü gösterdiğim yaş, dördüncüsü de hissettiğim yaş. Ama ben hala hayal kurmaktan korktuğum yaştayım.” Diyerek çocukluğuna olan özleminin derinliğini de yansıtmış oldu.
Hıdır Bey, anne karnında dünyada var olduğunu ve doğar doğmaz da soyut açıdan öldüğünü düşünen biri olarak hayata eksiyle başladığına inanıyordu. Çünkü Hıdır Bey, doğduktan sonraki hayatının fazlasıyla emek ve fedakarlık gerektiğini nefes aldığı her an iliklerine kadar hisseden biriydi. Bu sorumluluk ona gerek evin tek erkek çocuğu olması gerekse babasının maddi durumunun kötü olması gibi nedenlerden dolayı doğarken yüklenmişti. Altı yaşına kadar hayatı gayet normal giden Hıdır Bey, Van’a taşındıktan sonra emek kavramını, fedakarlık kavramını anlamlandırmaya başladı. Van’da 600 metrekarelik bir alanda yaşamını sürdürmeye başlayan Hıdır Bey: ”Kışın damlayan baharda kuruyan döşemeli bir evimiz vardı ve ben evin tavanındaki döşemelere baka baka hep hayal kuruyordum. O döşemelerdeki her bir şeklin hala bende büyük bir anlamı var. Altı yaşımdan beridir çalışmaya başladım. Hem evin tek erkeği olduğum için hem de maddi durumumuzun zor olmasından dolayı çalışma hayatına erken atıldım. Babam yüzüncü yıl üniversitesinde bulaşıkçıydı. Sabah karanlığından gidip akşam karanlığında eve gelirdi. Onu hiç göremiyordum. Biz birbirimizin yüzünü göremiyorduk.” Diyerek baba özlemini, çocukluk özlemini, hayatın acı gerçeklerini tek tek gün yüzüne çıkardı.
Yaşamın zorlukları karşısında soğukkanlı ve üretken olan Hıdır Bey, erken yaşta sakızcılık yaparak çalışma hayatına atıldı. Hem okula gidip hem de bir şeyler satarak masraflarını karşılama yoluna giden ve bu yolda bir saniye bile pes etmeyip kararlı duruşuyla hayata meydan okuyan Hıdır Bey, “Altı yaşımda kırk yaşında insanların yaptığı şeyleri yapmaya çalıştım. Sakızcılık yaptığımda kendi memleketimde kayboldum. Sonra eve geri gelmek için o gün kazandığım parayla yol parası verdim. O gün belki kazancımla bir top alabilirdim ama o topa vuracak bir ayakkabım olmadığı için ancak karnımı doyurmam gerekiyor bilinci oluşmuştu bende. Sattığım sakızı tatma korkusu bile vardı. Kutuda yüz sakız vardı yüzünü de satmak zorundaydım onları çiğneyemezdim.” diyerek hayata neden eksiyle başladığını bir kez daha gözler önüne serdi.
İlkokul hayatını sakızcılık, kibritçilik, seyyar satıcılık ve boyacılık yaparak geçiren Hıdır Bey, liseye oldukça yorgun ve umutsuz başladı. Lise yıllarına da muavinlikle devam eden Hıdır Bey, okula gidiş gelişlerini çoğu zaman yürüyerek yapmak zorunda kalıyordu. Çünkü kazandığı paranın okul masraflarına ve ailesine yetmesi gerekiyordu.
Hıdır Beyin çocukluğunda çektiği zorluklar hala da kalbinde kapanmamış bir yara gibi duruyor. ”Hayatın reklam aralarında eğlenmenin yollarını kendime üretiyordum. Bir çocuk gibi çocukluğumu büyüttüm büyüttüm şu an hakikaten çok güzel bir çocuk oldum. Bu hayatta bazı şeyleri almak için çoğu şeylerden feragat etmek lazım. Ben öğrenciyken dışarıda çalışmaktan ders çalışmaya vakit ayıramadığım için bazen elektrik giderdi mum ışığında çalışırdım bazen gizli gizli sokak lambalarının altında ders çalışırdım. Ders çalışma masam bile yoktu. Masaya benzetilmiş minderlerim yastıklarım vardı. Onların üstünde ders çalışırdım. Okula başladığım ilk dönemlerde çalıştığım parayı fazla harcamamak için bir yıl boyunca kullandığım defteri ikinci yıl siler yeniden kullanırdım. Çocukken emanet bir hayat yaşıyordum. Karanlık bir hayatımız vardı. Çocukken eğlenmeye zaman ve imkan bulamadığım için çok sosyalleşemedim ve bu yüzden de geçmişime baktığımda sadece bana ait anılarım var. Başkasıyla birlikte ortak anılarım olamadı bu yüzden. Çocukluğumun bana bile ait olduğunu düşünmüyorum.“ bu sözleriyle de yarasının hala kabuk bağlamadığını göstermiş oldu.
En büyük hayalinin çocuk olmak olduğunu söyleyen Hıdır Bey, çocukluğunu yaşayamamış olmanın hüznünü hayatı boyunca içinden atamayacağını gösteriyordu. Hıdır Bey:” Başkalarının hayallerini gerçekleştirmek için çalışırsınız. Bazı şeylerden yoksun bazı hayallerden yoksun insanlar, bir süre sonra başkalarının hayallerini isteklerini gerçekleştirmek için var olan canlılardır. Bende kendime ait bir hayatım olsun diye ilk adımımı attım. Çalışmam, sürünmem, çile çekmem lazım diye düşündüm. Ders çalışmaya yeterince vakit bulamama rağmen ilkokulu ve liseyi dereceyle bitirdim. Lise de resim yeteneğim hocalarım tarafından keşfedildi. Resim yarışmasında Türkiye birincisi çıktım. Fakat yetenek sınavına girecek param olmadığı için resim öğretmeni olamadım. “ diyerek içinde yarım kalan çok şeyin olduğunu ve hayatında parçadan bütüne gitmek için çok yol kat ettiğini de vurgulamış oldu.
Hıdır Beyin dilinden hayatın özeti: ”Hayat bir avcı ve bizlerde hayatın bir avı gibiyiz. Hayat farkında olarak ve ya olmayarak kariyeri kafasında planlamış olanın avcısıdır. Hayat, bu hayatta çileyi çekmiş, çileyi yudumlamış ama o hayatta dibi gördükten sonra zirveye ulaşmış olan insanların avcısıdır ve hakikaten av olduğuma pişman değilim. Çünkü biz hayatla artık ödeşmeye başladık. Hayata yeterince boyun eğdiğimiz için başımızın hep dik olması önemli.” şeklinde oldu.
O hep bardağın dolu tarafında bakıp geleceğini daha iyi yönlendirmenin peşinde oldu. Hayatı başkası için yaşamamak ve artık hayata karşı kendi ayaklarının üzerinde tek başına durmak adına Üniversite hayatına adım attı. Hıdır Bey, İçin okumak bir kurtuluştu. O kurtuluşa adım atar atmaz artık hayatı kendi için yaşadığının farkına vardı. Üniversiteyi bitirir bitirmez bir dershanede işe başlayan Hıdır Bey, iki üç yılını öğretmenlik yaparak geleceğe ışık olacak gençliğe adadı kendisini. Ta ki Van depremi yaşanana kadar. O zaman yıkımlar içerisinde Hıdır Beyin çalıştığı dershanede yerini almıştı. Bu da Hıdır Beyi hayata tutunabilmek için başka sektörlere sevk etti. İnşaat sektöründe bir süre çalıştıktan sonra portakal bahçelerinde toplayıcılık da yapan Hıdır Bey, tekrar Van’a dönüp öğretmenliğe devam etti. Burada da iki yılı devirdikten sonra arkadaşıyla beraber başka bir yer açtılar. Hıdır Bey:” Arkadaşımla beraber aidiyet duygusu yaşamak adına kendi yerimizi kuralım dedik. Gittik bir iş merkezinin bürosunu kiraladık. Cebimizde bir kuruş yoktu ama hayallerimiz vardı. Kıymet biçilemeyecek kadar değerli hayallerimiz vardı. Bizi orada ayakta tutan hayallerimizdi. Borç edip harç ettik kendi büromuzu kiraladık. Üç beş masa sandalye koyduk oraya bizi seven öğrencilerle işe başladık. Zamanla o kurumu zor bela ayakta tutabilecek düzeye indik. Kurumumuz artık iflasın eşiğine gelmişti ve ben benim bile olmayan her şeyi kaybettim. Yani evimi, arsalarımı, toprağımı kaybettim. O zaman sıfır neymiş anladım. Eksiden başlayarak sıfıra doğru geldim. Her şeyimi kaybettim. “ diyerek daha yeni yeni yeşeren umudunun yine olumsuz sonuçlandığına şahit oldu.
Bu süre zarfında ailesinin isteği üzerine evlenen Hıdır Bey, evlendiği yıl içinde babasının mide kanserine yakalandığını öğrendi. O yıl işsiz kalıp kendisini babasının tedavisine adadı.
Bir yıl bu şekil devam ettikten sonra tekrar dershane çalışmaya başlayan Hıdır Bey, bu kez kendi işinin patronu olmakta kararlı olduğunu göstermek adına bir iş merkezinin bir katını kiralayıp etüt ve matematik kursu üzerine bir yer açtı. Bu yer çok hızlı bir şekilde ilerleyerek kurum haline geldi. Bu sayede Binot Eğitim Kurumlarını açmış oldu.
Hıdır Bey bu zamana kadar gelmesindeki en büyük etmenin okumak olduğunu belirterek: ”Bir insanın hayatındaki en büyük devrim kitap okumaktır. En büyük devrimci de okuyan, kendini geliştiren insandır. Çünkü en büyük devrimci hayatı değiştirebilir. Bizler kendimizi değiştirmeden dönüştürmeden başka insanların hayatlarını değiştirmeye teşebbüs ediyoruz. “ dedi.
Hıdır Bey zamanında çektiği cefalara karşılık olarak şu an da güzel bir hayat yaşadığını görmenin vermiş olduğu mutlulukla: ”Lise son sınıfa kadar bu hayatta hiçbir şey hissetmedim hep başkalarının projelerini gerçekleştirmek için çırpındım. Bana ait hiçbir hayat yoktu. Liseden sonra kendimi geliştirdim. Yaşama olan bakış açım değişti yani başkalarının gözünden de hayatı anlamaya başladım. Hayatın her bir anı sürprizlerle doludur. Ben her gün yeni bir sürpriz alıyorum. Eğer zamanında pes etmiş olsaydım şimdi bunları anlatabilecek bir fırsatım olmazdı. O yüzden zamanında çok çalışmak lazım bazı şeyleri zamanında yapmak lazım. Başkaları için bir yere kadar yaşamak lazım. Hak edene yardımcı olmak lazım.” Diyerek hayatın her zorluğuna karşı pes etmeden daima ilerinin düşünülmesi gerektiğini belirtmiş oldu.
Şimdi de iki çocuk babası olan Hıdır Bey, yıllardır çabaladığı bir çok hayaline kavuştu. Hayallerin hayata sığmayacağını dile getirmeyi ihmal etmeyen Hıdır Bey, zamanın kıymetini bilmenin çok önemli olduğunu örnekle göstermiş oldu.
Haber: Sevda Yetkin
Röportaj: Hikmetullah Yetkin
Tasarım: Eyşan Yetkin
Editör: Ayla Değirmen
VAN GAZETESİ - 2020 - ÖZEL HABER - EKONOMİ DEVLERİ
Hıdır Bey, anne karnında dünyada var olduğunu ve doğar doğmaz da soyut açıdan öldüğünü düşünen biri olarak hayata eksiyle başladığına inanıyordu. Çünkü Hıdır Bey, doğduktan sonraki hayatının fazlasıyla emek ve fedakarlık gerektiğini nefes aldığı her an iliklerine kadar hisseden biriydi. Bu sorumluluk ona gerek evin tek erkek çocuğu olması gerekse babasının maddi durumunun kötü olması gibi nedenlerden dolayı doğarken yüklenmişti. Altı yaşına kadar hayatı gayet normal giden Hıdır Bey, Van’a taşındıktan sonra emek kavramını, fedakarlık kavramını anlamlandırmaya başladı. Van’da 600 metrekarelik bir alanda yaşamını sürdürmeye başlayan Hıdır Bey: ”Kışın damlayan baharda kuruyan döşemeli bir evimiz vardı ve ben evin tavanındaki döşemelere baka baka hep hayal kuruyordum. O döşemelerdeki her bir şeklin hala bende büyük bir anlamı var. Altı yaşımdan beridir çalışmaya başladım. Hem evin tek erkeği olduğum için hem de maddi durumumuzun zor olmasından dolayı çalışma hayatına erken atıldım. Babam yüzüncü yıl üniversitesinde bulaşıkçıydı. Sabah karanlığından gidip akşam karanlığında eve gelirdi. Onu hiç göremiyordum. Biz birbirimizin yüzünü göremiyorduk.” Diyerek baba özlemini, çocukluk özlemini, hayatın acı gerçeklerini tek tek gün yüzüne çıkardı.
Yaşamın zorlukları karşısında soğukkanlı ve üretken olan Hıdır Bey, erken yaşta sakızcılık yaparak çalışma hayatına atıldı. Hem okula gidip hem de bir şeyler satarak masraflarını karşılama yoluna giden ve bu yolda bir saniye bile pes etmeyip kararlı duruşuyla hayata meydan okuyan Hıdır Bey, “Altı yaşımda kırk yaşında insanların yaptığı şeyleri yapmaya çalıştım. Sakızcılık yaptığımda kendi memleketimde kayboldum. Sonra eve geri gelmek için o gün kazandığım parayla yol parası verdim. O gün belki kazancımla bir top alabilirdim ama o topa vuracak bir ayakkabım olmadığı için ancak karnımı doyurmam gerekiyor bilinci oluşmuştu bende. Sattığım sakızı tatma korkusu bile vardı. Kutuda yüz sakız vardı yüzünü de satmak zorundaydım onları çiğneyemezdim.” diyerek hayata neden eksiyle başladığını bir kez daha gözler önüne serdi.
İlkokul hayatını sakızcılık, kibritçilik, seyyar satıcılık ve boyacılık yaparak geçiren Hıdır Bey, liseye oldukça yorgun ve umutsuz başladı. Lise yıllarına da muavinlikle devam eden Hıdır Bey, okula gidiş gelişlerini çoğu zaman yürüyerek yapmak zorunda kalıyordu. Çünkü kazandığı paranın okul masraflarına ve ailesine yetmesi gerekiyordu.
Hıdır Beyin çocukluğunda çektiği zorluklar hala da kalbinde kapanmamış bir yara gibi duruyor. ”Hayatın reklam aralarında eğlenmenin yollarını kendime üretiyordum. Bir çocuk gibi çocukluğumu büyüttüm büyüttüm şu an hakikaten çok güzel bir çocuk oldum. Bu hayatta bazı şeyleri almak için çoğu şeylerden feragat etmek lazım. Ben öğrenciyken dışarıda çalışmaktan ders çalışmaya vakit ayıramadığım için bazen elektrik giderdi mum ışığında çalışırdım bazen gizli gizli sokak lambalarının altında ders çalışırdım. Ders çalışma masam bile yoktu. Masaya benzetilmiş minderlerim yastıklarım vardı. Onların üstünde ders çalışırdım. Okula başladığım ilk dönemlerde çalıştığım parayı fazla harcamamak için bir yıl boyunca kullandığım defteri ikinci yıl siler yeniden kullanırdım. Çocukken emanet bir hayat yaşıyordum. Karanlık bir hayatımız vardı. Çocukken eğlenmeye zaman ve imkan bulamadığım için çok sosyalleşemedim ve bu yüzden de geçmişime baktığımda sadece bana ait anılarım var. Başkasıyla birlikte ortak anılarım olamadı bu yüzden. Çocukluğumun bana bile ait olduğunu düşünmüyorum.“ bu sözleriyle de yarasının hala kabuk bağlamadığını göstermiş oldu.
En büyük hayalinin çocuk olmak olduğunu söyleyen Hıdır Bey, çocukluğunu yaşayamamış olmanın hüznünü hayatı boyunca içinden atamayacağını gösteriyordu. Hıdır Bey:” Başkalarının hayallerini gerçekleştirmek için çalışırsınız. Bazı şeylerden yoksun bazı hayallerden yoksun insanlar, bir süre sonra başkalarının hayallerini isteklerini gerçekleştirmek için var olan canlılardır. Bende kendime ait bir hayatım olsun diye ilk adımımı attım. Çalışmam, sürünmem, çile çekmem lazım diye düşündüm. Ders çalışmaya yeterince vakit bulamama rağmen ilkokulu ve liseyi dereceyle bitirdim. Lise de resim yeteneğim hocalarım tarafından keşfedildi. Resim yarışmasında Türkiye birincisi çıktım. Fakat yetenek sınavına girecek param olmadığı için resim öğretmeni olamadım. “ diyerek içinde yarım kalan çok şeyin olduğunu ve hayatında parçadan bütüne gitmek için çok yol kat ettiğini de vurgulamış oldu.
Hıdır Beyin dilinden hayatın özeti: ”Hayat bir avcı ve bizlerde hayatın bir avı gibiyiz. Hayat farkında olarak ve ya olmayarak kariyeri kafasında planlamış olanın avcısıdır. Hayat, bu hayatta çileyi çekmiş, çileyi yudumlamış ama o hayatta dibi gördükten sonra zirveye ulaşmış olan insanların avcısıdır ve hakikaten av olduğuma pişman değilim. Çünkü biz hayatla artık ödeşmeye başladık. Hayata yeterince boyun eğdiğimiz için başımızın hep dik olması önemli.” şeklinde oldu.
O hep bardağın dolu tarafında bakıp geleceğini daha iyi yönlendirmenin peşinde oldu. Hayatı başkası için yaşamamak ve artık hayata karşı kendi ayaklarının üzerinde tek başına durmak adına Üniversite hayatına adım attı. Hıdır Bey, İçin okumak bir kurtuluştu. O kurtuluşa adım atar atmaz artık hayatı kendi için yaşadığının farkına vardı. Üniversiteyi bitirir bitirmez bir dershanede işe başlayan Hıdır Bey, iki üç yılını öğretmenlik yaparak geleceğe ışık olacak gençliğe adadı kendisini. Ta ki Van depremi yaşanana kadar. O zaman yıkımlar içerisinde Hıdır Beyin çalıştığı dershanede yerini almıştı. Bu da Hıdır Beyi hayata tutunabilmek için başka sektörlere sevk etti. İnşaat sektöründe bir süre çalıştıktan sonra portakal bahçelerinde toplayıcılık da yapan Hıdır Bey, tekrar Van’a dönüp öğretmenliğe devam etti. Burada da iki yılı devirdikten sonra arkadaşıyla beraber başka bir yer açtılar. Hıdır Bey:” Arkadaşımla beraber aidiyet duygusu yaşamak adına kendi yerimizi kuralım dedik. Gittik bir iş merkezinin bürosunu kiraladık. Cebimizde bir kuruş yoktu ama hayallerimiz vardı. Kıymet biçilemeyecek kadar değerli hayallerimiz vardı. Bizi orada ayakta tutan hayallerimizdi. Borç edip harç ettik kendi büromuzu kiraladık. Üç beş masa sandalye koyduk oraya bizi seven öğrencilerle işe başladık. Zamanla o kurumu zor bela ayakta tutabilecek düzeye indik. Kurumumuz artık iflasın eşiğine gelmişti ve ben benim bile olmayan her şeyi kaybettim. Yani evimi, arsalarımı, toprağımı kaybettim. O zaman sıfır neymiş anladım. Eksiden başlayarak sıfıra doğru geldim. Her şeyimi kaybettim. “ diyerek daha yeni yeni yeşeren umudunun yine olumsuz sonuçlandığına şahit oldu.
Bu süre zarfında ailesinin isteği üzerine evlenen Hıdır Bey, evlendiği yıl içinde babasının mide kanserine yakalandığını öğrendi. O yıl işsiz kalıp kendisini babasının tedavisine adadı.
Bir yıl bu şekil devam ettikten sonra tekrar dershane çalışmaya başlayan Hıdır Bey, bu kez kendi işinin patronu olmakta kararlı olduğunu göstermek adına bir iş merkezinin bir katını kiralayıp etüt ve matematik kursu üzerine bir yer açtı. Bu yer çok hızlı bir şekilde ilerleyerek kurum haline geldi. Bu sayede Binot Eğitim Kurumlarını açmış oldu.
Hıdır Bey bu zamana kadar gelmesindeki en büyük etmenin okumak olduğunu belirterek: ”Bir insanın hayatındaki en büyük devrim kitap okumaktır. En büyük devrimci de okuyan, kendini geliştiren insandır. Çünkü en büyük devrimci hayatı değiştirebilir. Bizler kendimizi değiştirmeden dönüştürmeden başka insanların hayatlarını değiştirmeye teşebbüs ediyoruz. “ dedi.
Hıdır Bey zamanında çektiği cefalara karşılık olarak şu an da güzel bir hayat yaşadığını görmenin vermiş olduğu mutlulukla: ”Lise son sınıfa kadar bu hayatta hiçbir şey hissetmedim hep başkalarının projelerini gerçekleştirmek için çırpındım. Bana ait hiçbir hayat yoktu. Liseden sonra kendimi geliştirdim. Yaşama olan bakış açım değişti yani başkalarının gözünden de hayatı anlamaya başladım. Hayatın her bir anı sürprizlerle doludur. Ben her gün yeni bir sürpriz alıyorum. Eğer zamanında pes etmiş olsaydım şimdi bunları anlatabilecek bir fırsatım olmazdı. O yüzden zamanında çok çalışmak lazım bazı şeyleri zamanında yapmak lazım. Başkaları için bir yere kadar yaşamak lazım. Hak edene yardımcı olmak lazım.” Diyerek hayatın her zorluğuna karşı pes etmeden daima ilerinin düşünülmesi gerektiğini belirtmiş oldu.
Şimdi de iki çocuk babası olan Hıdır Bey, yıllardır çabaladığı bir çok hayaline kavuştu. Hayallerin hayata sığmayacağını dile getirmeyi ihmal etmeyen Hıdır Bey, zamanın kıymetini bilmenin çok önemli olduğunu örnekle göstermiş oldu.
Haber: Sevda Yetkin
Röportaj: Hikmetullah Yetkin
Tasarım: Eyşan Yetkin
Editör: Ayla Değirmen
VAN GAZETESİ - 2020 - ÖZEL HABER - EKONOMİ DEVLERİ