Dijital çağın etkisiyle ekran başında yoğun zaman geçiren gençler ve çocuklar, gerçek hayatın içinde daha az yer almaya başladılar.
Pandemi de bu süreci tetikledi ve geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırma, çocukların ekran başında geçirdiği zamanın pandemi öncesine göre yüzde 500 arttığını ortaya koydu.
Bu hızlı değişimin çocukları hayatın içerisine çekecek alanlar bulmaya olan ihtiyacı artırdığına dikkat çeken DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Klinik Psikolog Pınar Çelik, çocukları spor ve sanat alanlarının birinde ya da her ikisinde desteklemenin onlar için hayat boyu yapılmış bir yatırım olacağını vurguladı. Çelik, bu alanlar sayesinde kazanılan ve geliştirilen becerilerin bir kişinin yaşam boyu ihtiyaç duyacağı beceriler olduğunu, sanat ve spor en temelde insana ruhsal açıdan iyi geldiği için kişinin iyi hissetmesini sağladığını belirtti.
Spor sadece fiziksel değil bilişsel yarar da sağlıyor
Pınar Çelik, sporun, çocukların kemik ve kas gelişimine katkı sağladığı gibi bağışıklık sistemini de desteklediğini, fiziksel faydalarının yanında aynı zamanda çocukların bilişsel yetilerine de katkı sağladığını belirtti.
Sporun, hızlı karar verme, koordine olabilme, analitik düşünme gibi becerileri destekleyen, fiziksel ve psikolojik gelişmeye fırsat yaratan bir alan olduğuna dikkat çeken Çelik, hareketli çocukların fiziksel enerjilerini de doğru bir yere aktararak bedensel olarak da rahatladıklarını ifade etti.
Çelik, sporun çocuğun toplumsallaşmasını da desteklediğine belirterek, “Özellikle takım çalışması gerektiren sporlar iş birliği, sıra bekleme, paylaşma, destek olma, inisiyatif alma gibi becerilerin filizlendiği ve geliştiği yerdir. Kazanma ve kaybetme sporun doğasında var olduğu için çocuklar bu yoğun duyguları doğru biçimde yönetme becerisini de zaman içerisinde kazanmaya başlar.
Farklı stratejiler deneyerek farklı sonuçlar alabileceklerini, ruh halinin performansına nasıl yansıdığını deneyimler. Çocuğun hayatına bir disiplin getirirken esneyebilme kapasitesini de arttırır. Bahsedilen bu becerilerin gelişmesinin yanında bir spor dalında ilerlediğini görmek çocuğa tatmin ve başarı duygusu vereceği için özgüveninin güçlenmesine katkı sağlar” dedi.
Zor dönemlerde sanatın iyileştirici etkisi
Pınar Çelik, sanatın kişinin ruhsal gelişimine katkısının önemine dikkat çekti ve sanat faaliyetlerinin çocuğun hayal dünyasının yani yaratıcılığının gelişimine katkı sağladığını belirtti. Çelik, ergenlik dönemindeki sanat faaliyetlerinin de sürecin sağlıklı ilerlemesine destek olacağının altını çizerek “Gençler için ergenlik dönemi, fiziksel, sosyal ve ruhsal açıdan değişim geçirdikleri bir süreçtir. Bu süreç duygusal anlamda karmaşık ve bazen genç için anlam verilmesi zor bir hale gelebilir.
Sanatsal faaliyet ve etkinlikler gençlere kendini tanıma, öfke, kaygı gibi yoğun duygularını ifade edebilecekleri ve rahatlayabilecekleri alanı sağlayabilir. Örneğin, tiyatroda bir genç girdiği bir rolde o karakterin bakış açısını, duygularını ve düşünce tarzını kendi bünyesine katma şansı elde eder” dedi.
Bunun yanında sanatın, empati becerilerinin gelişmesi için önemli bir kanal olduğunu ifade eden Çelik, “Empati, psikososyal uyumda rol oynar ve çocuğun toplumsallığının gelişmesinde ve kişilerarası iş birliğinde temel bir ön koşul olarak hizmet eder.
Araştırmalar dramanın ilkokul çağındaki çocuklar arasında empatiyi artırdığını göstermiştir. Müzik, dans ve görsel sanat etkinliklerine katılan okul öncesindeki çocuklarda duygularını kontrol edebilme becerisinin daha gelişmiş olduğu saptanmıştır.
Son olarak, farklı bir çalışmada davul çalmak, dans etmek, şarkı söylemek gibi senkronize ve ritmik yapılan aktivitelerin insanlarla bağ kurmamıza yardımcı olan oksitosin hormonun salgılanmasına yardımcı olduğu ifade edilmiştir.”
Aileler Ne Yapmalı?
Çocukları yönlendirmede ailelere büyük iş düştüğünü söyleyen Pınar Çelik, “Çocuğunuzun ilgisinin ne olduğunu bilmiyor ve birlikte öğrenmek istiyorsanız önce deneme dersine götürebilir ya da izleyici olarak birlikte bir etkinliğe katılabilirsiniz.
Bazı çocuklar başladıkları spor ya da sanat faaliyetlerinde ilerleyebilir, yeteneğini keşfedebilir ve devam etmek isteyebilir, bazı çocuklar için ise bu spor ya da sanat faaliyetleri dönemsel heves olabilir, ilgisini çekmeyebilir veya spor, sanat faaliyetlerinde zorlanabilir. Böyle durumlarda çocuğun üzerinde baskı kurulmamalıdır.
Elbette aileler çocuklarının başladıkları işte yol almasını isterler ancak çocuk bunu istemiyorsa keyif almak için başlanan bu uğraş çocuk için bir eziyete dönüşebilir. Birlikte etkinlikleri takip etmek ve beraber katılım göstermek bu noktada kıymetlidir.
Müze, atölye çalışmaları, sinema, tiyatro gibi etkinlere katılımı bir seferlik değil rutinin bir parçası haline getirmek çocuğun ilgi ve merakını besleyecektir. Alışkanlıkları ne kadar erken kazanırsak hayatımızda tutma şansımız o kadar artar” dedi.
Pandemi de bu süreci tetikledi ve geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırma, çocukların ekran başında geçirdiği zamanın pandemi öncesine göre yüzde 500 arttığını ortaya koydu.
Bu hızlı değişimin çocukları hayatın içerisine çekecek alanlar bulmaya olan ihtiyacı artırdığına dikkat çeken DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Klinik Psikolog Pınar Çelik, çocukları spor ve sanat alanlarının birinde ya da her ikisinde desteklemenin onlar için hayat boyu yapılmış bir yatırım olacağını vurguladı. Çelik, bu alanlar sayesinde kazanılan ve geliştirilen becerilerin bir kişinin yaşam boyu ihtiyaç duyacağı beceriler olduğunu, sanat ve spor en temelde insana ruhsal açıdan iyi geldiği için kişinin iyi hissetmesini sağladığını belirtti.
Spor sadece fiziksel değil bilişsel yarar da sağlıyor
Pınar Çelik, sporun, çocukların kemik ve kas gelişimine katkı sağladığı gibi bağışıklık sistemini de desteklediğini, fiziksel faydalarının yanında aynı zamanda çocukların bilişsel yetilerine de katkı sağladığını belirtti.
Sporun, hızlı karar verme, koordine olabilme, analitik düşünme gibi becerileri destekleyen, fiziksel ve psikolojik gelişmeye fırsat yaratan bir alan olduğuna dikkat çeken Çelik, hareketli çocukların fiziksel enerjilerini de doğru bir yere aktararak bedensel olarak da rahatladıklarını ifade etti.
Çelik, sporun çocuğun toplumsallaşmasını da desteklediğine belirterek, “Özellikle takım çalışması gerektiren sporlar iş birliği, sıra bekleme, paylaşma, destek olma, inisiyatif alma gibi becerilerin filizlendiği ve geliştiği yerdir. Kazanma ve kaybetme sporun doğasında var olduğu için çocuklar bu yoğun duyguları doğru biçimde yönetme becerisini de zaman içerisinde kazanmaya başlar.
Farklı stratejiler deneyerek farklı sonuçlar alabileceklerini, ruh halinin performansına nasıl yansıdığını deneyimler. Çocuğun hayatına bir disiplin getirirken esneyebilme kapasitesini de arttırır. Bahsedilen bu becerilerin gelişmesinin yanında bir spor dalında ilerlediğini görmek çocuğa tatmin ve başarı duygusu vereceği için özgüveninin güçlenmesine katkı sağlar” dedi.
Zor dönemlerde sanatın iyileştirici etkisi
Pınar Çelik, sanatın kişinin ruhsal gelişimine katkısının önemine dikkat çekti ve sanat faaliyetlerinin çocuğun hayal dünyasının yani yaratıcılığının gelişimine katkı sağladığını belirtti. Çelik, ergenlik dönemindeki sanat faaliyetlerinin de sürecin sağlıklı ilerlemesine destek olacağının altını çizerek “Gençler için ergenlik dönemi, fiziksel, sosyal ve ruhsal açıdan değişim geçirdikleri bir süreçtir. Bu süreç duygusal anlamda karmaşık ve bazen genç için anlam verilmesi zor bir hale gelebilir.
Sanatsal faaliyet ve etkinlikler gençlere kendini tanıma, öfke, kaygı gibi yoğun duygularını ifade edebilecekleri ve rahatlayabilecekleri alanı sağlayabilir. Örneğin, tiyatroda bir genç girdiği bir rolde o karakterin bakış açısını, duygularını ve düşünce tarzını kendi bünyesine katma şansı elde eder” dedi.
Bunun yanında sanatın, empati becerilerinin gelişmesi için önemli bir kanal olduğunu ifade eden Çelik, “Empati, psikososyal uyumda rol oynar ve çocuğun toplumsallığının gelişmesinde ve kişilerarası iş birliğinde temel bir ön koşul olarak hizmet eder.
Araştırmalar dramanın ilkokul çağındaki çocuklar arasında empatiyi artırdığını göstermiştir. Müzik, dans ve görsel sanat etkinliklerine katılan okul öncesindeki çocuklarda duygularını kontrol edebilme becerisinin daha gelişmiş olduğu saptanmıştır.
Son olarak, farklı bir çalışmada davul çalmak, dans etmek, şarkı söylemek gibi senkronize ve ritmik yapılan aktivitelerin insanlarla bağ kurmamıza yardımcı olan oksitosin hormonun salgılanmasına yardımcı olduğu ifade edilmiştir.”
Aileler Ne Yapmalı?
Çocukları yönlendirmede ailelere büyük iş düştüğünü söyleyen Pınar Çelik, “Çocuğunuzun ilgisinin ne olduğunu bilmiyor ve birlikte öğrenmek istiyorsanız önce deneme dersine götürebilir ya da izleyici olarak birlikte bir etkinliğe katılabilirsiniz.
Bazı çocuklar başladıkları spor ya da sanat faaliyetlerinde ilerleyebilir, yeteneğini keşfedebilir ve devam etmek isteyebilir, bazı çocuklar için ise bu spor ya da sanat faaliyetleri dönemsel heves olabilir, ilgisini çekmeyebilir veya spor, sanat faaliyetlerinde zorlanabilir. Böyle durumlarda çocuğun üzerinde baskı kurulmamalıdır.
Elbette aileler çocuklarının başladıkları işte yol almasını isterler ancak çocuk bunu istemiyorsa keyif almak için başlanan bu uğraş çocuk için bir eziyete dönüşebilir. Birlikte etkinlikleri takip etmek ve beraber katılım göstermek bu noktada kıymetlidir.
Müze, atölye çalışmaları, sinema, tiyatro gibi etkinlere katılımı bir seferlik değil rutinin bir parçası haline getirmek çocuğun ilgi ve merakını besleyecektir. Alışkanlıkları ne kadar erken kazanırsak hayatımızda tutma şansımız o kadar artar” dedi.