Bağdat, güzel şehir, medeniyet beşiği,
Sen taşıdın Ebu hanife'yi, Ebu Yusuf'u, Geylani .
Sen Bağdat, güzel şehir, medeniyet beşiği,
Sen gittin, ağlattın bizleri, herhalde cehaletimizin bedeli.
Son zamanlarda girmiştin zalimlerin eline.
Kâfirlerin desteğiyle saldırıyordu sağa, sola.
Akıllı durmadılar, dediler yiğitlik namına.
Girdiler mazlumların ve çocukların kanına.
Zalimin anlaştığı kâfir bir gün karar almıştı.
Beslediği zalime bu zararlıdır demişti.
Çalışmalar tamamlanmış, uçaklar havalanmıştı.
Medeniyet beşiği korkusuzca kuşatılmıştı.
Kimse bir şey dememiş herkes seyirci kalmıştı.
Vuran hem kâfir hem zalim, haksız yere vurmuştu.
Vurulanlar ya çocuk ya kadın, kalanların yüreği sızlamıştı.
Evladı giden anne ah çekip oturup ağlamıştı.
Her şeyden ziyade her şey dağıtılmıştı.
Yerle bir edilen evlere bombalar yağdırılmıştı.
Hastaneler ilaçsız, doktorlar çaresiz kalmıştı.
Özgürleştirilecekler aç ve susuz bırakılmıştı.
Güzel şehir! Sendekiler seni savunmamıştı.
Senin için değil, iktidarları için savaşmıştı.
Darlığa girince de seni bırakıp kaçmıştı.
Bir zalimden kurtulmuş bin zalime kalmıştın.
Salihler öldürülmüş şakiler salınmıştı.
Senin her tarafın yağmacılarla dolmuştu.
Barbarların yapamadığını da onlar yapmıştı.
Ve sen gözlerimizi yaşatırken bir şey diyememiştik.
Güzel şehir gafil, cahil ve ihtilafımızın bedeli olmuştu .
Bilmiyorum, beni işitiyor musun? Sana diyorum.
Ruhun yok ki işitesin ey toprak, işitmiyorsan içindekilerine diyorum.
Sen Filistinli kadar olamıyordun
Ama Kudus’un esareti kadar hepimizi üzüyordun.
Sana güle güle mi diyeyim, yoksa şehrimiz mi?
Sana gel mi diyeyim, yoksa geleyim mi?
Gitti mi diyeyim, hiç mümkün mü?
Yoksa başka yerlerin gitmemesi için haykırayım mı?
Senin her tarafın yağmacılarla dolmuştu.
Füzelerin yıkamadığını da onlar yıkmıştı.
Ve sen, gözlerimizi yaşatırken bir şey diyememiştik
Güzel şehir aciz cahil ve ihtilafımızın bedeli olmuştu.