Bu Seferki Bir Başarı Değil, Yenilgi Hikayesi
Bir önceki yazımda başlamaktan bahsetmiştim. O zamanlar bunu sürdürebileceğimden oldukça emindim. Ama hayat zaten yaptıklarımız ve yapacağımızı sandıklarımızdan ibaret değil mi? Kaçımız gerçekten yaptıklarımızı bilinçli bir şekilde tercih ediyoruz? Ya da kaçımız yapacağımızı iddia ettiklerimizi gerçekten yapıyoruz? Tabii, bir de yapmadıklarını yapmış gibi anlatanlar var ama bu, başka bir günün konusu.
Bence bu hayatta yapmak isteyip yapamamanın en temel nedeni yargılanma korkusu. Hayatta mutlaka bazı kimseleri idealize ediyoruz ve onların iki dudağının arasından çıkan sözlerle kendimizi değerlendiriyoruz. Oysaki hayat, o kişilerden de ibaret değil ki.
Evet, sevdiğimiz insanlardan onur verici cümleler duymak bizi motive edebilir, pek tabii. Ama motivasyonlarımızı yalnızca buna bağlamak bizi olduğumuz yerde tutar, bir adım öteye götürmez.
Son zamanlarda kendimde gözlemlediğim bir diğer kaygı meselesi ise şu: Ya bir öncekinden kötü olursa korkusu. Ne yapıyorsam, bir öncekinden daha iyiye gitmeli. Aynı ya da daha kötü olmamalı. Çünkü zihnimde yalnızca o zaman gelişmiş birisi olabilirim!
Bu düşüncelerin zihnimi doldurmasının nedenini elbette şimdi biliyorum, çünkü bunun üzerine düşünüp bazı çalışmalar yaptım. Ve fark ettim ki hayat, o idealize ettiğimiz insanların hatalarıyla dolu. Kimi zaman bu kişileri o kadar benimsiyoruz ki kusurları bile bize görünmez oluyor. Bakın, görmezden gelmekten bahsetmiyorum; gerçekten görünmüyor. Çünkü zihnimizde o kişi farklı bir ütopyada. Oysaki o da seninle aynı dünyada, aynı hataları yapabilecek kadar insan ve aynı yanlışlara düşebilecek kadar nefis sahibi.
İnsan olmanın en zor yanı, daima ayık olmak zorunda olmak. İradeye sahip olmak, sana ayıklığı mecbur kılıyor. Ne zaman o ayıklıktan uzaklaşıyorsun, işte o zaman zihninde bir aptallık hüküm sürmeye başlıyor. Allah Teâlâ, ayetlerinde bolca “Akletmez misiniz?” diye sorarken belki de tam olarak bu halden bahsediyordu.
Aklımızı yaptığımız ya da yapacağımız şeyin odağından kaydırıp “daha iyi olması” ya da “kimlerin beğeneceği” gibi kaygılardan öteye geçirmemiz gerekiyor. Sadece üreten, erişen, yapabilen biri olmaya odaklanmalı ve bunun üzerine akledip kafa yormalıyız.
Zafer değil, sefer… Ne kadar yol gittiğin değil, ne kadar yolda olduğun seni geliştirecek.