undan yüzlerce yıl öncesiydi. Günümüzde Abdulkadir-i Geylanî diye bilinen bir çocuk vardı. babası vefat etmişti. Annesi ve kardeşleriyle yaşıyordu.
Abdulkadir, bir gün tarlada çalışırken okumaya karar verdi. Eve gelip fikrini annesine söyledi. Annesi bu düşüncesine çok sevindi ve bir ilim merkezi olan Bağdat’a göndermeye karar verdi. Annesi eşyalarını hazırladı ve Bağdat’a gidecek ilk kafileyi beklediler.
O gün geldiğinde annesi, babasından kalan altınların yarısını bir keseye koyup koltuğunun altına bağladı. Çocuğuna sarılıp öptü ve gözlerinin içine bakarak:
-Yavrum, hayatta ne olursa olsun asla yalan söyleme. Eğer doğruluktan ayrılmasan Allah senin hayal etmediğin şeyleri bile sana nasip edecektir. Bu konuda bana söz vermeni istiyorum, dedi. Küçük Abdulkadir de annesine hayatta asla yalan söylemeyeceğine dair söz verdi. Ardından kafileyle yola koyuldular.
Yolda önlerini eşkıyalar kesti. Kafiledeki bütün değerli mallara el koydular. Abdulkadir küçük olduğu için onun üstünü aramadılar bile. Ama yine de sormadan edemediler. Kafile reisi:
-Söyle bakalım çocuk, sende ne var? Abdülkadir:
-Koltuğumun altında birkaç altın var. Diye cevap verdi. Eşkıya reisi adamlarına bakmalarını istedi. Baktılar ve altınları aldılar. Meraklarından sormadan da edemediler. Eşkıya reisi:
-Neden altınlarının olduğunu söyledin? Sen söylemeseydin biz bakıp almazdık bile. Küçük Abdülkadir şu anlamlı cevabı verdi:
-Ben anneme hiç yalan söylemeyeceğime dair söz verdim. Anneme verdiğim sözden dönüp yalan söyleyemezdim. Küçük Abdülkadir’in bu sözleri üzerine eşkıya reisi duygulandı. Gözyaşlarına sahip olamadı. Arkadaşlarına dönüp:
-Arkadaşlar biz bu çocuk kadar olamadık. O, annesine verdiği sözden dönmedi. Peki ya biz? Bir insan olarak bizi yaratan Rabbimiz insanlara zarar vermemeyi emrettiği halde biz inanları soyup mallarına el koyuyoruz. Yani Allah’a verdiğimiz sözü tutmuyoruz. Arkadaşlar, ben bundan sonra bu işten vazgeçiyorum. Sizinle artık bu işi yapmam imkânsız, dedi.
Eşkıyalar, reislerinin bu kararını mantıklı buldular. Onlar da eşkıyalıktan vazgeçmeye karar verdiler. Ardından kafileden topladıkları malları geri verdiler. Onlardan helallik dileyip faydalı işlerden para kazanmak için ayrıldılar. Küçük Abdülkadir daha ilim merkezine yetişmeden ve alim olmadan doğruluğu sayesinde eşkıyaların eşkıyalıktan dönmelerine, kafilenin de mallarına kavuşmalarına vesile olmuştu.
Aşağıdaki Soruları Okuduğumuz Metne Göre Cevaplayalım
1. Küçük Abdülkadir Bağdat’a neden gitmeye karar veriyor?
…………………………………………………………………………………………………………….
2. Annesi onu Bağdat’a göndermeden önce ona ne veriyor?
……………………………………………………………………………………………………………
3. Annesi hangi konuda ona söz vermesini istiyor?
……………………………………………………………………………………………………………….
4. Annesi, eğer doğruluktan ayrılmazsa, Allah’ın ona neleri nasip edeceğini söylüyor?
……………………………………………………………………………………………………………….
5. Abdülkadir eşkıyalardan neden altınlarını gizlemiyor?
………………………………………………………………………………………………………………..
6. Abdülkadir’in doğru söylemesi eşkıyalarda nasıl bir değişime sebep oluyor?
……………………………………………………………………………………………………………………..
7. Siz onun yerinde olsaydınız aynı davranışı gösterir mıydınız?
……………………………………………………………………………………………………………………
8. Günlük hayatımızda arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz ve ailemizle ilgili yaşadığımız olaylarda hep doğru sözlü müyüz? Aleyhimizde bir durum olduğunda doğruluğumuzdan ödün veriyor muyuz? Bu metni okuduktan sonra hep doğru olacağımıza inanıyor muyuz? Anlatalım.
9. Sizin hayatınızda bu olaya benzer bir olay yaşandı mı? Ya da büyüklerinizden buna benzer bir olay duydunuz mu? Anlatalım.
10. Bu metni evde ailemizle okuyalım ve metinle ilgili görüş alış verişinde bulunalım.