Ortadoğu, medeniyetlerin beşiği, tarih boyunca kültürlerin, dinlerin ve halkların bir arada var olduğu kadim bir coğrafya.
Ancak bu topraklar, aynı zamanda insanlık tarihinin en acımasız savaşlarına, işgallerine ve zulümlerine tanıklık etmiş bir yer. Bu acıların en belirgin ve derinden hissedildiği yerlerden biri de Filistin. Filistinli çocuklar, bu kadim topraklarda büyüyen masum ruhlar, savaşın ve işgalin gölgesinde büyüyen, çocukluklarını yaşayamayan bir nesil.
Bir çocuğun gözünden bakıldığında savaşın ne anlamı olabilir ki? Oysa Filistinli çocuklar, savaşın ne olduğunu doğdukları andan itibaren öğrenmek zorunda kalıyorlar. Bir oyun parkında salıncağa binmek yerine, sokaklarda tank sesleriyle, duvarlardaki mermi izleriyle büyüyorlar. Evlerinin çatılarında kuşlar değil, savaş uçakları uçuyor. Bu çocukların dünyasında bombaların sesi, ninnilerin yerini almış durumda.
Çocuklar, masumiyetin en saf hali. Onlar, etraflarındaki dünyanın güzelliklerini keşfetmeye çalışan, henüz doğruyla yanlışı ayırt etmeyi öğrenen, hayalleri kocaman küçük insanlar. Ancak Filistinli çocuklar, kendi hayallerini inşa edecekleri bir barış ortamı bulamıyorlar. Sokaklarda koşturup özgürce oyun oynamak yerine, barikatların ve kontrol noktalarının arasından geçerek okula gitmek zorundalar. Onlar için okul, sadece bir öğrenme yeri değil; aynı zamanda güvenli bir sığınak. Ancak bu sığınağın da her an bombalarla yerle bir olabileceğini biliyorlar.
Bir Filistinli çocuğun gözlerinde, savaşın, yoksulluğun ve işgalin yarattığı acıyı görmemek imkânsız. Bu çocuklar, sevdiklerini kaybetmenin ne demek olduğunu çok küçük yaşta öğreniyorlar. Annelerinin, babalarının, kardeşlerinin bir daha eve dönmeyecek olmasının acısı, onların ruhlarına kazınıyor. Bu topraklarda büyümek, çoğu zaman çocukluğu es geçmek anlamına geliyor. Zira çocuklar, burada erken büyümek zorunda bırakılıyor.
Ama tüm bu acılara rağmen Filistinli çocuklar, umutlarını kaybetmiyorlar. Onların gözlerindeki parıltı, adeta geleceğe dair bir umut ışığı taşıyor. Belki de bu, insanın en temel içgüdüsüdür; acı ne kadar büyük olursa olsun, umut hep var olur. Bu çocuklar, işgalin gölgesinde büyüseler de bir gün özgürlüğün ve barışın geleceğine inanıyorlar. Onların çizdiği resimlerde zeytin ağaçları hala yeşil, gökyüzü hala mavi. Barış dolu bir dünyaya duydukları özlem, onların oyunlarına ve hayallerine yansıyor.
Filistinli çocuklar, bu kadim coğrafyanın acılarına rağmen direncin ve umudun simgesi haline geliyor. Onların yaşadığı travmalar, dünyaya sesleniyor: “Bizi görün, acılarımızı duyun, barışı getirin.” Ortadoğu’nun bu kadim topraklarında barışın yeşermesi, en çok onların hakkı. Çünkü bir çocuğun tek derdi oyun oynamak, öğrenmek, sevmek olmalıdır. Savaşın, acının ve yıkımın onlara en uzak olduğu bir dünya, belki de tüm insanlığın en büyük borcu.
Acının coğrafyası olan Ortadoğu’da, Filistinli çocukların sesi, savaşın uğultusunu aşmalı. Bu topraklar, onların geleceği için yeşermeli. Çünkü her çocuğun, barış içinde büyüme hakkı vardır ve Filistinli çocukların gözlerindeki umut, bize bu hakkı hatırlatıyor.