Uzaklar çekiyorsa seni mıknatıs gibi, gitme zamanın gelmiş belli ki. Oturduğun ev, yürüdüğün sokaklar, her gün konuştuğun insanlar ve hatta gökyüzün yabancılaştıysa yüreğine, yola çıkmak gerekli ve yeni bir yol gerekli... Bir adım ile başlamalı her şeye. Cesaret ve istekle... Her şeyden önce ruhun hazırsa bir şeylerin değişmesine... Rengarenk uyanmak istiyorsan güneşi hissederek yine, git...
Yaptığın her şey bir hata gibi görünmeye başladıysa gözüne ve bir tükenmişlik hali saplandıysa gençliğinin tam ortasına sen de git! Yaşı olmaz gidebilmenin. Yeniden diyebilmenin...
Bir gün yalnız kaldığında, odanın ortasında amaçsızca düşünürken bulduysan kendini ya da neye baktığını bilmeden pencereden dışarıyı seyrederken düşünmeye ve sorgulamaya başladıysan varlığını ve özgürlüğünü, git!
Özgürlük ruhunu eşeliyor artık. Ya varlığından kopacak , ya da yaşadığı yerde kaybolacak... Çaresizliğin bedenine yapıştığını anladığın an, çek git!
Eskisi gibi değilse hiç bir şey, mutluluğu geçmişinde aramaya başladıysan, durma git!
Hayatın ağırlaştığını düşünüyorsan, zaman hızla akarken sarf ettiğin çığlıklar biraz da mutsuzluğun için çalıyorsa senden; her kötü an katlanarak yazılıyorsa zihnine, hep orada kalsa keşke, ee bir de kalbini yerle bir ediyorsa olduğun yerde kalma, git!
Gideceğin yer ıssız , uyuyacağın yer soğuk olabilir... Emin olmayabilirsin orada mutlu olacağından. Ama kaldığın yerde "keşkeler", gittiğin yerde "belki'ler" bulacak seni. İnsan yorulduğu yerde bırakmalı, zamanı gelince durmalı. Her şeyin olduğu gibi, gitmenin de var zamanı. Hisset zamanını gitmenin, ya olduğun yerden ya da kendinden... Ama mutlaka git!