Erkek egemen toplumda kadın olma mücadelesi vermek yüzyıllar boyu süregelen bir problemdir. Kadının varlığını dahi böyle bir toplumda kabul ettirebilmesi zorken, kendini gerçekleştirmiş bir kadın imajı çizmek günümüz toplumunda bile bazı kesimlerde bir ütopya olarak düşünülebilir. Nitekim kültür ve gelenek kılıfları uydurularak kadın toplumun ücra köşelerine itilmekte, aşağılanmakta ve hatta ayıplanmaktadır.
Dünyanın apayrı bölgelerinde ‘Sen yapamazsın‘ cümlesiyle başlayan ömürler şiddet dahilinde hayal kırıklıklarıyla son bulmuştur. Okumasına, fikrini söylemesine ve hatta düşünmesine fırsat tanınmayan; zor ve şiddet kullanarak çalıştırılan, evlendirilen, toplumdan baskı üstüne baskı gören kadınlar hayat mücadelesindeki varlıklarını kanıtlamak uğruna zorlu yolculuklara çıkmışlardır. Bu yolculuklarda yaşadıkları neticesinde kadın olduklarını ve hatta insan olduklarını unuttukları da olmuştur.
Siyasi ve toplumsal olayların gerçekleştiği dönemlerde kıta, ülke, şehir gözetmeksizin her toplumun sırtlandığı bir takım zorluklar yaşanmıştır. Toplumların üstesinden gelmekte zorlandığı bu dönemlerde dahi kadının geride durması diretilmiş fakat arka planda şaheserler yaratması engellenememiştir. Kadın-erkek el ele girişilmesi gereken görevlerde kadınların görmezden gelinmesi ve bir işin üstesinden gelemeyeceği önyargısı, kadının bugünlere gelmesini daha çok kamçılamıştır. Daha nice Halide Edipler, Nene Hatunlar, Türkan Saylanlar saklı olan ülkemizde gücünün, aklının ve vicdanının farkında olan, çalışan, çabalayan, gelişen, geliştiren nice kadınlar toplumları ayakta tutmaya devam edecektir. Kadın yaşadıklarıyla değişir ve toplumunu değiştirmeye, okumaya, okutmaya, hem iyi bir anne olmak hem de modern bir dünya yaratmak için çalışmaya, gözler önündeki perdeleri indirmeye, gerçekleri görmeye ve göstermeye yönelik yenilikçi adımlar atmayı her zaman başarmıştır ve başaracaktır. Bu yenilikçi ruh her kadının içinde saklıdır.