Osmanlı Devleti’nin kuruluş günlerine ne zaman baksam kafama şu soru takılır: “Anadolu’ya giren Kayı Aşireti (Osmanlı Devleti’ni kuranlar), Bizansın güçlü olduğunu bile bile neden İstanbul’a doğru harekete geçmeye devam etmiştir.? ”
Bunu Konstantiniye’yi fetheden komutana ve ordusuna ilişkin meşhur hadis-i şerife bağlıyorum.
Çünkü o zamanlarda fetihlerin bir diğer amacı da dindi. Her gelen dini mabedleri kendilerine göre restore ettiler veya yıktılar. Kimi kiliseler cami olarak kullanıldı. Kimi camilerse yapı itibariyle değiştirilip kilise olarak kullanıldı.
Ayasofya’ya gelecek olursak. Ayasofya'nın 4 minaresi istinatgâh olarak inşa edilmiştir. Yani minareler zarar görürse kubbe çöker. Herhalde birileri Ayasofya’nın minarelerinin arasına çan asılmasını düşünmüyordur?
Ayasofya’nın istinatlarını Mimar Sinan yapmıştır. Bir sanat eserinin yok edilmesinden söz ediyorsanız, caminin bu şekli almasında Mimar Sinan’ın da emeği ve zekâsı vardır.
Diğer taraftan Ayasofya Camii, vakıf senetlerinde,tapuda, dyanet kayıtlarında camii olarak geçmektedir.Cumhuriyet döneminde de başından itibaren Ayasofya “cami” olarak tanındığı için Diyanet tarafından imam kadrosu bile tahsis edilmiştir.
Fatih, İstanbul’u Ortodoks gönüllüleri ile birlikte, aslında Latin işgalinden kurtardı ve patrikhane özgürleşti. Fatih, artık aynı zamanda “Doğu Roma, Bizans’ın imparatoru” idi. 1567 yıllık mabed olarak hizmet veren bir mekân 90 yıl sonra, müze olmaktan kurtarılıp bugün yeniden cami oluyor..Elhamdülillah.
Selam ve dua ile