Sizi küresel felaketlere karşı uyarmak isterdim. Ama artık çok geç ok yaydan çıktı ve o küresel felaketler yavaş yavaş yaşanmaya başlandı.
Son birkaç yıldır siz de farketmişsinizdir.Çevremizde ve havada bazı garip değişiklikler yaşanmaya başladı. Mevsimlerin dengeleri kaydı. Yazlar bazen çok kurak bazen de şimdi olduğu gibi aşırı derecede yağışlı olmaya başladı. Bazen kışın kar yüksekliği 2-3 metreye ulaştığı ve devasa kar fırtınaları olurken bazen de geçen kış olduğu gibi hiçbir yere fazla kar yağmadı. Bunun dışında orman yangınlarının sayısı çok fazla artmaya başladı. Şu anda ülkemizde ve komşumuz Yunanistan’da çok şiddetli yangınlar var. Bunun dışında benzer yangınlar Avrupa ve Asya’nın başka bölgelerinde de devam ediyor. Türkiye’de de keza çok fazla orman yangınları olmaya başladı. Ülkemizin bir çok yerinde sel oluştu. Evler yıkıldı, insanlar öldü.
Anlayacağınız bu aralar çok fazla doğal felaket haberi duymaya başladık.Peki bunun sebebi ne?
Küresel Isınma..
Küresek iklim değişikliği artık bir gerçek haline geldi. Bilim insanları uzun yıllardan beri Dünya’nın sıcaklığının gittikçe artmaya başladığını, buzulların eridiğini,Dünya’da iklim dengesinin darmadağın olduğunu bunun bedelini çok yakında ödemeye başlayacağımızı söylüyordu. Son yıllarda bunun bedelini fazlasıyla ödemeye başladık.
Son 100 yıl içerisinde Dünya gezegeninin ortalama sıcaklığı yaklaşık olarak 1 ile 3,5 derece arasında artmış durumda. Şimdi diyebilirsiniz 1-3 dereceden ne olacak ya? Tabii ki mantıklı olarak ilk başta baktığınızda bunda ne var diyebilirsiniz. Fakat küresel ölçekteki bu sıcaklık değişimi çok ciddi sorunlara sebep olur.
Küresel ısınmayı bizler başlatmadık. Fakat onun hızını aşırı derecede yükselttik..
Aslında küresel ısınma dediğimiz olay bundan yaklaşık 10 ile 13 bin yıl önce başladı. Son buzul çağının bitiminden beri Dünyanın her yerinde kutuplarda özellikle Kuzey Kutbunda buzullar bir geri çekilme sürecinde, bir erime sürecinde fakat bu işi doğanın yaptığı şekilde olunca bir problem yok. Çünkü oldukça yavaş bir şekilde yapıyor. Diğer bütün yaşam formlarının buna adapte olmasını sağlayacak bir yavaşlıkta ilerliyor. Fakat insanoğlu bu ilerleme hızını fazlasıyla arttırmış vaziyette. Özellikle de 18. yy’dan itibaren.18. yy yani 17. Yy ortalarında büyük Endüstri Devrimi yaşandı. Bir anda dünyanın dört bir yanına binlerce buhar gücüyle çalışan fabrika kuruldu. Buharı oluşturmak içinde ateş gücüne ihtiyaç var.
Bu amaçla kömür ve odun yakıldı.18 yy’dan itibaren insanoğlu havaya ciddi miktarda karbon bulaştırmaya başladı. Buharla çalışan trenler,gemiler,fabrikalar… Fakat 20. Yüzyıla kadar bu o kadar etkili değildi.20. yy geldiğimiz zaman iki şey devreye girdi. Bunlardan birisi elektrik ve otomobiller.20 yüzyıldan itibaren dünyanın dört bir yanına elektrik hızla yayıldı. Artık Hidroelektrik santraller yeterli gelmeyince termik santraller kuruldu. Bu termik santraller en başta mazot yakıyordu. Bu da yeterli olmayınca kömür yakılmaya başlandı. Ve çok kısa bir süre içerisinde yüzlerce kömür ile çalışan termik santraller kurulmaya başlandı.
Bu yetmiyormuş gibi işin içine otomobiller girdi…
20.yyda otomobillerin sayısı dramatik bir şekilde artmaya başladı. Ve bildiğimiz gibi günümüzdeki otomobillerin %90ı benzin veya mazot kullanıyor. Benzinli araçlarda gelişen son teknolojiyle karbon monoksit salınımı en aza indirildi. Ama dizel motorlar çevreyi kirletmeye devam ediyor yüzden bir çok Avrupa ülkesi dizel araç kullanımına ciddi kısıtlamalar getirdi. Ciddi emülsiyon kısıtlamaları getirdiler.
Hatta bunun dışında da vergilendirme sistemini de buna göre değiştirdiler. Bizdeki gibi silindir hacmine göre değil de çevreyi kirletme oranlarına göre geliştirdiler. Yani siz ne kadar çevreyi kirleten bir araba alırsanız o kadar çok vergi ödüyorsunuz. Ki günümüzde ki o çok küçük silindir hacimli otomobillerin o 1 litrelik arabaların 0,9 litrelik arabaların yapılmasının sebebi yakıt ekonomisinden daha çok emülsiyonları azaltmak.
Artan nüfus, artan enerji ihtiyacı derken insanoğlu atmosfere çok ciddi miktarlarda karbon salmaya başladı peki bu kadar karbon salınınca ne oluyor?
Sera Etkisi dediğimiz şey oluyor. İlkokuldan beri anlatılır. Atmosferin %78 Azot %21 Oksijenden %1i ise Karbondioksit ve diğer gazlardan oluşur. En azından oluşurdu. Biz her yıl o karbondioksit miktarını şiddetli bir biçimde arttırdık. Artırmaya devam ediyoruz. Bu da sera etkisinin oluşmasına sebep oluyor. Yani Güneşten gelen ısı Dünya içinde kalmasına sebep oluyor. Isı Dünyanın içine sıkışıp kalınca doğal olarak Gezegenimizin sıcaklığı ciddi ölçüde arttırıyor. İşte bu artış o kadar dramatik bir boyuta geldi ki Bilim Adamlarının senelerdir veryansın ettiği o büyük felaketler gerçekleşmeye başladı.
Artık küresel felaketlere bir çözüm bulabilir miyiz kısmını aştık…
Artık o felaketleri yaşayacağız, yaşıyoruz ve daha da kötüleri gelecek..
Başlamasına rağmen daha en kötüsüyle karşılaşmadık bile..
Dünyanın dört bir yanında iklim alt üst olmuş durumda.Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da çok şiddetli kışlar geçmeye başladı. Ve tam tersine çok şiddetli yazlar görülmeye başladı. Muson bölgbelerindeki yaz yağmurlarının şiddeti katlanarak arttı.
Artık hemen hemen Dünyanın her yerinden doğal felaket haberi gelmeye başladı..
Ani baskınlar,seller,yangınlar,şiddetli kuraklıklar gerçekten de insanların varlığını tehdit eder düzeye geldi.
Kurak kuşaktan daha da kurak kuşağa doğru gidiyoruz. Bir tarafta şiddetli yağışlar varken diğer tarafta şiddetli kuraklar hüküm sürüyor. Başta Sahra çölü olmak üzere çöllerin büyük bir kısmı büyümeye başladı.
Her yıl Dünya üzerinde insanların yaşayamayacağı bölgeler katlanarak artmaya başladı..
Yani anlayacağınız otobandan önceki son çıkışı kaçırmış vaziyetteyiz ve bu yola girdik, bu yola devam etmek zorundayız. Çünkü artık iş işten geçti.
İlerleyen zamanlarda çok kötü şeyler olmaya başlayacak. Belki çok kurak kışlar veya tam tersine inanılmaz soğuk kışlar yaşanacak. Ya da çok şiddetli yazlar yaşamaya başlayacağız.Sıcaklığın 40-50 dereceye ulaşacağı yazlar.Ani baskınlar, ani seller görmeye başlayacağız.
Daha öncesinde Küresel ısınma sonucu buzulların eriyip Dünyanın sular altında kalacağı söyleniyordu. Yapılan son araştırmalara göre bunun böyle olmayacağını Dünyanın buzul çağına tekrar gireceğinden bahsediyorlar. Her yıl kutuplarda milyonlarca tatlı su eriyor. Ve bu eriyen sular denize karışıyor. Özellikle Atlantik Okyanusunda. Bu karışan tatlı su kuzey Atlantik akıntısını her yıl biraz daha soğutuyor. Sadece Atlantik de değil. Okyanuslarda karışan bu tatlı sularla bozulmaya başladılar. Ve bakın bu çok tehlikeli bu akıntılar sıcaklık değişimlerine neden olursa bu bizi geri dönülemez bir noktaya getirecek..
Günümüzdeki bir çok bilim insanı Küresel ısınmanın yeni bir buzul çağını tetikleyeceğini söylüyor. The Day After Tomorrow filmi buna göre uyarlanmıştır. Tabi daha hızlı haliyle..
Yani anlayacağınız Dünya çöle dönmeyecek, sular altında kalmayacak. Ama Dünya çok yaşanmaz bir yer haline gelecek. Tabii bunun sonucunda çok kanlı, çok şiddetli savaşlar çıkacak.
Gelecekte petrolden sonra en değerli şey su olacak…
Su Dünyamızda çok ciddi bir problem haline gelecek. Ne kadar ironik değil mi ? Buzullar eriyor, Dünya sularla kaplanıyor fakat bir taraftan da su problemi var. Çünkü biz Dünyayı kirlettikçe, çevreyi kirlettikçe temiz su kaynakları da yok olmaya başladı.
Temiz su yüzünden çok kanlı savaşlar çıkacak. Bu savaşlarda tahmin ettiğiniz gibi güçlüler kazanacak, zayıflar yok olacak..
İklimdeki bu değişiklikler başka biyolojik tehlikeleri de ortaya çıkaracak. Bakın geçtiğimiz yıllarda batı Afrika’da çok ciddi bir ebola salgını vardı.1970-1980 yılları arasında da Hindistan-Pakistan’da da çok ölümcül sıtma salgını vardı. Şimdi de 2 yıldır milyonların ölümüne sebep olan Korona Virüs salgını. Bu tarz biyolojik rahatsızlıklar, virüsler tekrar ortaya çıkacak. Ki biliyorsunuz Kuş gripleri,sarslar,domuz gripleri yaşandı..
Bazı bilim adamların inanışlarına göre buzulların altında kalan virüsler, bakteriler buzulların erimesiyle tekrar atmosfere yayılacak. Küresel çapta çok ciddi salgınlar devam edecek.
Başta söylediğim kısım gerçekten abartılı değildi. Ok yaydan çıktı. Küresel felaketler başladı. Her yıl doğal felaketlerden ölenlerin sayısı katlanarak artıyor.
Hiç oturduğunuz yerden ’banane ya.. ’demeyin o felaketler er geç sizi de bulacak..
Bütün bu olan bitene rağmen maalesef insanlar bunu görmemeye devam ediyorlar. Çünkü insanoğlu gerçekten garip bir yaratık. Biz insanoğlunun bana göre en büyük hatası Dünyaya hakim olduğu illüzyonudur.
Biz insanlar her şeyin hakimi olduğumuzu sanıyoruz. Bu Dünyada her şeyin kendimize ait olmasını istiyoruz. Dünya üzerinde başka hiçbir varlığa, hiçbir yaşama da saygı göstermiyoruz.
İşte bu saygısız ve küstah tavrımızı ortaya çıkardıkça doğa da bize kimin patron olduğunu gösteriyor. Dünyanın bizi yok edip arınması sadece birkaç bin yılını alır. Bir kaç bin yıl bizim için uzun bir zaman olabilir ama Dünya için bir parmak çıtlatma mesafesi kadardır kadar önemli değil.
Kendimizi çok büyütmeyelim. Gerçekten o kadar üstün bir tür değiliz. Öncelikle bu tevazuu göstermeye bakalım. Herkes kendi üzerine düşen görevi yapsın. Karbon ayak izimizi azaltmak için elimizden geleni yapalım.
En basit şeyi yapın. Hiç olmasa yere çöp atmayarak başlayabilirsiniz. Çok gerek kalmadığı sürece A noktasından B noktasına arabayla gitmek yerine yürümeyi veya bisikletle gitmeyi deneyebilirsiniz. Ya da toplu taşımayı kullanabilirsiniz.
Evdeki çöpleri de ayırabilirsiniz. Demeyin işte belediye burada ayrı ayrı almıyor diye siz yine ayırın. Elinizden gelen çok şey var.
Dünyayı daha yaşanabilir hale getirmek için illa ki büyüklerden bir hamle beklemeyin. Siz kendinizden başlayın.
Selam ve dua ile..