Bir insan, eğer bir kurumda çalışıyorsa, kendi şahsi meselelerini kuruma yansıtmamalıdır. Ne olursa olsun, hangi tartışmayı yaşarsa yaşasın, profesyonellik gereği kişisel sorunlarını iş ortamına taşımamalıdır. Çünkü kurumlar bireylerden bağımsız, kurallar ve etik değerler üzerine inşa edilmiş yapılar olmalıdır. Ne yazık ki bazen insanlar, başarısızlıklarının faturasını başkalarına keserek, duygusal reflekslerle hareket edebiliyor.
Kurumu temsil eden herkes, iş ortamında eşitlik ilkesine bağlı kalmalıdır. Eğer bir yerde iş yapıyorsanız, işin gerekliliklerini yerine getirirken kişisel ayrımlar yapmamalısınız. Çünkü tarafgirlik, yalnızca kurum içindeki çalışma barışı haricinde kurumsal itibarı da zedeler. Bunun yanında, bir kişinin emeğiyle ve ekmeğiyle oynamak, en büyük veballerden biridir. Bir insanı haksız yere suçlamak, onun geleceğini riske atmak, hem vicdani hem de ahlaki olarak büyük bir yanlıştır. Tarih bize göstermiştir ki, haksızlığa uğrayanlar zamanla toplum gözünde haklı konuma yükselir ve mağduriyetleri onları kahramanlaştırır. Adaletin olmadığı yerde güven de olmaz; güvenin olmadığı yerde ise verimli bir çalışma ortamı beklemek hayal olur.
Son olarak şunu unutmamak gerekir ki Dünya geçici bir yer. Bugüne kadar hiçbir şey kimseye kalmadı, bize de kalmayacak. Bu dünyadaki en büyük mirasımız, karakterimiz ve duruşumuzdur. Kurumlar, çalışanlarıyla yükselir ya da düşer. Şayet siz bir kurumu temsil ediyorsanız, iki kez düşünmek zorundasınız. Kurumsal ahlakı ve adaleti ayakta tutmak, yalnızca yönetim kademesinin olmadığı herkesin sorumluluğudur.
Başkalarının ekmeğiyle, emeğiyle, onuruyla oynamayın! Unutmayın ki adalet er ya da geç tecelli eder ve herkes, yaptıklarının karşılığını mutlaka alır.