Kendinle barıştığın anda başlar yolculuk. Hayat, sürekli beklemekle değil, kabulle anlam kazanır.
Hayat, her zaman istediğimiz gibi ilerlemiyor. Bazen yollar karışıyor, bazen de hikâyemiz yarım kalmış gibi hissediyoruz. Oysa insan, olduğu yeri benimseyebildiğinde, kendi hikâyesine sahip çıkabildiğinde güçlü bir dönüşüm başlar.
Kendi yolumuzu kabullenmek, aslında en büyük özgürlük. Başkasının çizdiği bir rotada yürümeye çalışmak, bizi kendimize yabancılaştırıyor. Oysa durup bir an, "Ben neredeyim ve burayı gerçekten hissediyor muyum?" diye sormak gerek. Olduğun yeri kendine yuva yapmadıkça, sürekli eksik hissedersin. Ve bu eksiklik, seni olmayanın peşinden sürükler.
Olmayanı istemek, hayatın doğasında var. Ama olmayanı yok saymayı öğrenmek de bir olgunluk göstergesidir. Her eksiklik, bir yas mıdır gerçekten? Her hayal gerçekleşmeli midir? Hayır. Çünkü hayat, kayıpların ağırlığında ezilmek için fazla kısa. Hayat, sürekli yas tutmaya vakit bırakmayacak kadar hızlı akıyor.
Bu yüzden, kendinle barış. Kendi hikâyeni sev, sahiplen. Belki mükemmel değil ama senin. Eksik belki ama yaşanmış. Olmayanı yok say ve yaşamayı seç. Çünkü hayat, seni olmayanla oyalamak için değil, olanla ilerlemen için var.