Ne zaman bazı şeyleri dile getireceğim bilmiyorum.
İhtimaller üzerine yaşamaktan çok yoruldum.
Dün gibi hatırlarken korkak cesaretsizliğimi,
Artık cesaret etsem de aldatamam kimsesizliğimi.
Kelimeleri çırılçıplak koydum karşına, sen ise hepsini giydirip teker teker yolcu ettin.
Anlamak güç, neden böyle yaptın diye ama sen de bu kadarına yettin.
Diğerleri ile kendini karıştırmakla yaptın hatayı, sen hep yektin.
İhtimallerin yaşattığı yorgunluğun tek sebebi sendin.
Rüyaları korkuyla sonlandıran uçurumlara denktin.
Martılara simit atarken ki heyecanından,
Öğle saatlerine kadar deliksiz uykularından,
Niyetsiz sevdalara attığın koca adımlarından,
Geçtim artık, düşünmeden her şeyinden geçtim.
Üzüm üzüme baka baka kararırdı ya, kiminin hayatı ise sevdiği ona bakmadı diye.
Karanlığın ardından ulaşamadığım aydınlığım.
On iki ayın bir günü bile rastlayamadığım.
Ne mevsimler geçti de ayazında bile yandığım.
Canıma taş atılsa da, parçalarımı saymayacağım.
Aldanılmaz artık bir saf gülüşe, ne geri dönüşe, ne de sebepsiz bir ölüşe.
“Belki de bir şeyleri dile getirecek olan gökyüzüdür.
Belki de baktığın zaman içini kaplayan huzur değil, ölümdür…”
Azâr-ı Dil: Gönül Kırıklığı