Depremler olacak kalplerimizde,
Hepimiz terkedilmiş şehirler olacağız.
Enkazlarımızla, ıssızlığımızla, kimsesizliğimizle.
Artık ne güneş doğacak şehrimizde,
Ne çiçekler açacak saksılarımızda,
Ne ay ışığı vuracak damlarımıza,
Ne de yağmuru hissedeceğiz elmacıklarımızda...
Yıkılıp gidecek ömrümüz, bir hevesle inşa ettiğimiz.
Kalmayacak aşkımız, gözlerinin içine baka baka inkâr ettiğimiz.
Solup gidecek bir gün bile aksatmadan suladığımız çiçeklerimiz.
Hep gecenin en karanlığını yaşattı bize, güneş dedikerimiz.
Mağluplarıyız nefeslerin ve mağdurlarıyız nefislerin.
Kursağında kalanlarıyız heveslerin ve yalanlarıyız mevsimlerin.
Buruk sevinçlerin sahipleriyiz ve üzüntüden ölüme gidenlerin.
Savruk sevdaların incitilenleriyiz ve hiç sevilmeyenlerin.
Geçmiş günler geleceğin hatırasıdır.
Bazı günler ise geçmiş dünlerin hatır arası.
Ne hatıralar unutulur, ne de hatrı olanlar.
Neden yazılır ki hatırsızlara bunca satırlar.
Dil-şiken (Kalp Kıran) değil midir mahlasın?
Seninle hatıramın olmaması da bunun manası.
Varlığın gibi, her şeyin zarardır fazlası,
Ardında bıraktığın kırmalardır bu işin hâsılası.
Dolunaydım, tutuldum, oldum ışığımdan.
Okyanustum, duruldum, oldum suyumdan.
Boğazdım, boğuldum, oldum kursağımdan.
Mazlumdum, aldandım, oldum sevdamdan.
"Aşk; Kaldırım taşlarının arasında açan çiçekler gibiydi.
Şimdi ise baharda çiçek açmayı beklerken kesilen ağaçlar gibi..."
(İzhal: Hatırdan çıkarma, unutma.)