Damlaya damlaya çöl olur...
Gözümden yaşlar aktıkça kalbine, bitene dek.
Senin kalbin göl, benimki ise çöl olur kuruyana dek.
Ne balık olmak isterdim bir damlana muhtaç olan.
Ne de kaktüs olmak isterdim bir derece sıcaklığa mahkûm olan.
Gökyüzü olmak isterdim, uçsuz bucaksız rengini denize veren.
Deniz olmak isterdim, aldığım rengi huzur gibi gösteren.
Sen olmak istemezdim mesela, kalp kıran.
Ben, ben oldum hep kalbi kırılan.
Aldanışlardır hep gözden sakınan.
Gerçeklerdir, yalanların arkasına saklanan.
Her bir gerçeğin başlangıcı, sonudur insanın.
Her bir gerçeğin saklanması, yoludur yalanın.
Hayranı değil miydik, koynumuzda beslediğimiz yılanın.
Hiçbir şeyi olamadık, sevgimizle yıllarımızı alanların.
Sâhir'i değil miyiz, çektiğimiz acıların.
Sahi sonu gelmedi mi, çektiğimiz sancıların.
Saki, belki unutturur geçemediğimiz sokakların ardını.
Sakin ol! Hiçbir şeyi unutturmadı nefretin.
Hiçliğini ve adını.
Her kalpteki ahyaz'ın sahibi vardır.
Bu kalpteki hayiz'in sahibi yar.
Her oda geniş sadece biri dardır.
Bünyenin almadığı her acı zarar.
Duyulan en güzel duygu diye dile gelir ri'mam.
Her sevgi güzel değildir, kimisi haram.
Acısını çeken diyor, kapanmaz bu cerh'im.
İnan bu halde olmak değildi benim tercihim.
Bazı kararlar, bazen derinden yaralar.
Bazı yaralar ise zaten deminden yakınlar.
Derdine derman bulamayıp yakınanlar.
Akıldan gitmedikçe unutulmaz yakılan anılar.
"Bir suç işlememiştim ama sana neden teslim olduğumu bilmiyorum..."