Birbiri ardına devrilen bulutların ağırlığı altında ve toprağın davetkar fısıltılarıyla, biz yine arşın ve ateşin arasındayız. İnsan olduğumuzu, içimizdeki cenneti ve cehennemi gördüğümüzde anlıyoruz. Yenildiğimiz her durumda ya da gücümüzün yetmediği her olayda, ruhumuzun içine hapsolduğu tapınakta, rüzgarı dinliyoruz... Gökyüzünün puslu ruhu, yeniden kendini gösteriyor. Kararan guruba yaklaşan gün, yine bir şeyler çalıp süzülüyor ömrümüzden. Kimi solup gidiyor günle beraber, kimi yırtıyor göğü çığlıklarıyla. Hem gün can veriyor hem kırılmayan dallar. Silinmeyen tanıdık griler kalıyor ardımızda. Ve ölüm karanlık pençesini bilemeye devam ediyor.