Upuzun yollar uzunluğunca yaşanmışlıklar, gidilmeyen her yere benziyor anılar. Erken saatine yetişemiyoruz sabahın ve unutuyoruz sol yanımızda mırıldanan sesi. Ağaçların rengine bürünüyor kuşlar, paslı bir direğin altında gülüyor, kanayan elleriyle, yaşamayan çocuklar. Eski bir rüyanın hatırasıyla avunuyoruz, kış güneşi kayarken tepelerden. O en dokunaklı ama en yalnız yerde için için ağlarken. Kısalan cümleler örtüyor korkuyu şeffaf perdelerle ama yine de sızıyor içeri ışığın yumuşak ısısı. Kuşların o şefkatli ellerinden içiyor kanını, kendiyle beslenen yürek. Karanlıktan hiç söz etmeden ağırlıyoruz geceyi ve Tanrı'ya söz ettiğimiz her şey aramızda kalıyor.