Ruhlarımıza ördüğümüz zırhı, gün ışığından kurtarıp, gecenin hırsıyla paklıyoruz. Parlıyor gücü. Kapısız, destursuz girilen her odanın, demir parmaklıkları arasında, kaybettiğimiz masumiyetleri soğutuyoruz.
Cam kenarında yeri olmayan çiçeklere benziyorlar. Biraz su, biraz rüzgar... Taştı yine kahve! Sönmedi nar.
Her esintide alevlenen bir köze bağlıydı uçurtmalar. İpini koparsa yeryüzünden, göklere sığacaktı. Kabul eder mi arş?
Oysa bir çocuk yüreği kadar kutsaldır bazı dualar...
En çok özlediğim dönemim çocukluğum, hiç bir esintide huzur dışında bir şey hissetmediğim o ve ruhumu kimselerden sakınmayı öğrenmediğim o zamanlar.
Çok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık