Yalnızdım… Beraber bir kahve içecek ya da bir kitap üzerine konuşacak hiç kimse bulamamıştım koca hayatta. Bu benim tercihim miydi? Nasıl olur da bir odada günlerce sadece soluk alıp verişimi duyacak kadar derin bir yalnızlığa terk edebilmiştim kendimi? Bazen insanların sınırlarıma girmelerini istemediğimden, bazen de ben onların arzularını doyuramadığımdan dolayı yalnız kaldım. Ancak bunun her koşulda doğru bir karar olduğunu düşündüm.
Günlerdir açmadığım televizyonun kumandasını elime aldım, ayaklarımı uzattım kanallar arasında dolaşmaya başladım. “Amerika’da siyahi bir vatandaş, polis tarafından öldürüldü”, “Kadın cinayetlerine bir yenisi daha eklendi”, “Açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan insanların sayısı giderek artıyor”, “Hayvana karşı şiddete caydırıcı cezalar getirilmesini istiyoruz”, “Orman yangınları durdurulamıyor”…
Aman Allah’ım!… Bunca haberin kökeninde sadece “insanlar” var diye düşündüm. “İnsanlara şiddet uygulayan hayvan gözaltına alındı”, “Eşini bıçaklayan köpek uyuşturucu iğne ile etkisiz hale getirildi”, “İhtiyacından fazla avlanan aslan diğer hayvanlar tarafından linç edildi” gibi tek bir haber yoktu. Canım fena halde sıkılmıştı. Yan yana, dip dibe olmak bize zarar vermekten başka hiçbir işe yaramıyordu. Keşke bir mucize olsa ve tüm dünyada insanları aynı anda evlerine kapanmak zorunda bırakacak bir durum yaşansa da birbirimizden biraz uzaklaşsak. Hastalıklı ilişkilerimizi gözden geçirmeye fırsat bulacak bol zamanımız olsa… Yalnızlığın, ya da uzaklaşmanın bizler için bir kurtuluş olduğunu fark etsek. Dileklerim ilk bakışta kötü gibi gelebilir, ancak bu durumda iken, iç içe olduğumuzda ki kadar birbirimize zarar vermeyeceğimizden eminim.
Karşımızda ki insana değer verirken kriterlerimizin, “marka elbise, altındaki lüks araba, elindeki telefon, gözündeki gözlük, takıldığı restoran, tatil yaptığı ülke, ne kadar kazanıp ne kadar harcadığı, dili, milleti, cinsiyeti vb.” daha birçok önemsiz şeyden ibaret olduğunu görebilsek keşke… İnsanların iletişim kurmak için sanal yöntemleri kullanması, bu platformların giderek artması gelecekte böyle bir ihtiyacın ortaya çıkacak olmasından kaynaklanmakta kanımca. Bu şekilde kişiler birbiriyle bağ kurmaya çalışırken, karşısındakinin maddesel, bedensel özelliklerini görmediğinden, bunların üzerine çıkarak, daha samimi frekanslar yakalamaya başlaması aslında bu yalnızlaşmanın alt yapısını oluşturuyor olabilir. Her şeyin dengeli bir şekilde işlediği evrende, bu yöne doğru itilmemizin bir anlamı olmalı. En sonunda bozulan ilişkilerimizi onarmak için kabuğumuza çekilerek daha farklı metotlar bulmak zorunda bırakılacağımızı görmek için kahin olmaya gerek yok.
İşte böyle düşündüğüm için yalnız kalmıştım hayatta belki de. İnsanlarla konuşacak ortak bir nokta bulamayınca, bir yerden sonra kabuğuna çekiliyor insan. Şimdi oturduğum yerden, “Şayet dünyada benim gibi düşünen bir topluluk varsa, onların arasına karışmak için arzu büyütüyorum içimde.” Çünkü kalbimin bir yerlerinde garip bir çekim hissediyorum buna. İnanıyorum ki “sevgi” tüm kötülükleri örtecek kadar büyük bir güce sahip. Bir gün, tüm insanların bunca kötülüğün içinden sevgiyi inşa edeceği, mutluluğun hüküm süreceği günleri göreceğiz. Bir insanı sevebilmek için rengi, dili, parası, sahip olduğu diğer şeylerin bir öneminin olmadığını, tüm bunların birer farklılık değil de doğanın bize verdiği birer zenginlik olduğunu fark edeceğiz. Bedenler yerine kalplerin bağ kurduğu güzel günleri göreceğiz.
“Ve bir gün tüm insanlar bu anlayışa gelecek.”