Doğum başından sonuna kadar bir mucizeyi içinde taşır ve doğanın bir mucizesi olan doğumdan öğrenecek çok şeyimiz vardır.
Anne karnında büyümekte olan bebek için, içinde bulunduğu ortam çok güvenilir bir yerdir. Orada büyümesi ve gelişmesi için gerekli olan her şey mevcuttur. Zamanını tamamladıktan sonra doğumun gerçekleşmesi gerekir. Gittikçe gerilen ve sertleşen karın, anne için çok zorlu koşullara sebep olur. Anne bir an önce doğumun gerçekleşmesini ve bu zor durumdan kurtulmayı diler. Aynı zamanda bebek de içeride artık rahat hareket edemediği için bir an önce dışarı çıkmak ister. İçinde yaşadığımız doğayı anne karnına, egolarımızı da bebeğe benzetebiliriz. Egomuz doğada büyüyebileceği kadar büyüdü ve daha fazla ilerleyebileceği bir yer kalmadı. Anne ve bebeğin birbirlerini itmesi gibi şu anda doğa da bizi aynı şekilde itiyor. Adeta dünyaya sıkışmış gibi hissediyoruz. Anne karnındaki bebek gibi hareketlerimiz kısıtlanmış durumda. Doğa bizi büyüyen egoistlik halimizle daha fazla taşıyamamakta.
Sancısı çok büyük ve ıstırap dolu bir süreç olan doğum, anne ve bebeğin karşılıklı olarak birbirlerini itişidir. Her ikisi de yeni koşula girmeden önce zorlanır ve acı çeker. Bizler de insanoğlu olarak bu yeni safhanın doğum sancılarını çekmekteyiz. Kendi arzularımızla o kadar meşgulüz ki birbirimizi hissetmiyoruz. Sadece egolarımızın bitmek bilmeyen arzuları peşinde koşuyoruz ve bu durum bizleri adeta kör etmiş durumda. Egoistik dünyamızı keşfedersek, onun kötülüklerini açığa çıkarmayı başarabilirsek, bizleri nasıl ele geçirdiğini ve tüm ıstıraplarımızın tek sebebinin onu doyuramamak olduğunu keşfedebilirsek onu iyi yönde dönüştürmek için bu doğuma bir o kadar hazırlıklı oluruz. Doğumdan sonra bebeğin, içine doğduğu dünyanın anne karnından daha zengin, daha güzel olduğunu zamanla anlaması gibi bizler de yeni dünyanın aslında ne kadar zengin ve bitmeyen hazlarla dolu olduğunu keşfedebiliriz.