2020 yılı adını tarihe “felaketler yılı” yazdıracak kadar dolu dolu geçti. Dört buçuk milyar yıllık dünyanın sezon finalini yaşıyoruz sanki. Sadece Kovid-19 değil elbette bu yılı felaketler yılı olarak anmamıza neden olan. Depremler, sel felaketleri, çığ, yangınlar... Bu felaketler yüzünden kimimiz sağlığını kaybetti kimimiz yakınlarını…
Maske takmadığımız, sevdiklerimize rahat sarılabildiğimiz, konserlere gidip eğlenebildiğimiz, rahat rahat alışveriş yapabildiğimiz zamanlardı bir yıl öncesine kadar. 31 Aralık gecesi herkes güzel dileklerle 2020'ye girmeyi umut ediyordu. Yazımı bile çok şık duruyor 20-20…
Daha ilk günden Avustralya'daki yangın haberiyle başladık. 28 kişinin hayatını kaybettiği, 500 milyondan fazla hayvanın telef olduğu, yetmezmiş gibi bir de susuzluk nedeniyle 5 bin devenin öldürüldüğü bir felaket... 3 Ocak'ta İranlı komutan Kasım Süleymani'nin ABD tarafından öldürülmesi ve onun cenazesinde çıkan izdihamdan dolayı 50'den fazla kişinin hayatını kaybetmesi, 5 gün sonra yine İran’da, Ukrayna Hava Yollarına ait yolcu uçağının yanlışlıkla vurulması ve 176 masum insanın hayatına mal olması… 24 Ocak'ta 41 kişinin enkaz altında can verdiği Elazığ depremini yaşadık. 6.8 büyüklüğündeki deprem hepimizi üzüntüyle sarstı. Ve yine 41 kişi, Van'ın Bahçesaray ilçesinde çığ altında kaldı maalesef.
Her şeyin en yoğun yaşandığı bu yılda koca bir seneyi ve belki birkaç seneyi hiç edecek Kovid-19 virüsü dolayısıyla Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart'ta “Pandemi” ilan etti. Aynı gün ülkemizde ilk vakanın açıklandığı günden bu yana ülkece yoğun ve stresli bir dönemden geçtik ve geçmeye de devam ediyoruz. Ama hiç kuşkusuz en büyük yükü sağlık çalışanlarımız üstlendi. Değerleri daha iyi anlaşıldı. Onlara destek için camlara, balkonlara çıkıp alkışlar tuttuk. Tabi virüs yayıldıkça tedbirler daha da sertleşti ve trajikomik hadiseler yaşadık. Sokağa çıkma yasaklarının gelmesiyle marketlerin önündeki uzun kuyruklar, “luppo dayı”, makarna stokçuları, 30 Büyükşehir ve Zonguldak ibaresinin hafızalarımıza kazındığı bir yıl oldu 2020.
George Floyd’un siyahlara karşı yapılan polis şiddetinin en son kurbanı olması ve akabinde “Black Lives Matter” eylemleri ve can kayıplarına değinmeden olmazdı. Giresun'daki sel felaketini de ele almak isterim tabi ama hoş buna doğal afet demek olmaz. Dere yatağına ev yapıp orada sel olmamasını beklemek Polyannacılık! Ve yine bir deprem, bu sefer daha kötü vurdu. İzmir, bazı kaynaklara göre 6.6, bazı kaynaklara göre de 7 şiddetinde sarsıldı. “Sesimi duyan var mı?” seslenişleri, molozlar ve bu gerçeği bile bile alınmayan önlemlerden dolayı hayatını kaybeden 116 can. Ama neyse ki Ayda ve Elif bebekler...
2020 tamamen felaketlerle geçmedi tabi ki; Arada bir güzel şeyler de olmadı değil.
Ayasofya'nın ibadete açılması, Kapalı Maraş'ın kademeli olarak açılması, TBMM’nin 100. yılının kutlanması gibi. Okula gitmeden de eğitim-öğretim yapabileceğimizin farkına vardık. Bu sene Nobel kimya ödülü ilk kez iki kadına verildi mesela. Karantina nedeniyle azalan araç kullanımı sonucunda hava kirliliğinin azaldığını da ayrıca hatırlatmak isterim. En güzeli de Aşı'nın bulunması değil mi?
Yaşamak güzel şey doğrusuBunca kötülüklerin bunca felaketlerin arasından bu yazıyı şu an okuyabiliyorsanız, dışarı çıkamazsanız bile camdan gökyüzüne bakabiliyorsanız, telefondan sevdiklerinizle konuşabiliyorsanız yani hayattaysanız, nefes alabiliyorsanız şükretmek için yeterli bir sebep değil mi? Melih Cevdet Anday’ın da dediği gibi;
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de…