Başımız Sağ Olsun.
70 bin km² bir alanda, 15 milyon insanı etkileyen ve 10 saat arayla gerçekleşen ilki bir buçuk dakika süren iki dev deprem. Tarihinin en büyük felaketi olabilir… Otoyollar köprüler ve havaalanları yıkıldı.6 bin senelik Antep kalesini yıkan bir deprem. Türkiye resmen 3 metre yerinden oynadı. Dağlar yarıldı, demir raylar büküldü. Uzmanlara göre 130 atom bombası büyüklüğüne eşdeğer. Bu en güçlü devletlerin de gücünü aşan bir durum.
Aciz hissediyoruz evet, bu felaket çok büyük evet, ama biz de hazırlıksız yakalandık. Eksik kaldık. Yeterince koordine olamadık. Depremin etkilediği alanın genişliği, hava muhalefeti ve ilgili kurumların odaklanma eksikliği gibi nedenlerle arama kurtarma çalışmaları yeterince etkin olamadı. Bir kıyameti yaşarken ve on binlerce insanın kaderine “sessiz bekleyiş” düşerken birbirimize suçu atmanın sırası değil.
İnsan insan dedikleri
İnsan nedir şimdi bildim
Can, can deyü söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim.
Muhyiddin Abdal’ın dizeleri, bu felakete şahit olanların zihninde maalesef dönüp dolaşıyordur.
Sükuneti, aklı selimi, hatırlamayı ve hatırlatmayı unutmayalım. Suçlamalar ve cezalandırmalar sonra… Şimdi ayağa kalkma, birlik olma, kendi imkanları doğrultusunda yardım etme zamanı. “İnsan hiç kepçe olmak ister mi? Şu an olsam keşke” diyen Haluk Levent gibi mücadele edip eksikleri kapatma zamanı…
Bölgeye, millete, mücadeleye sahip çıkın, gücünüz yettiğince katkı sağlayın.
Ve eleştirilerinizi yapıcı ve mücadeleye katkı sağlayacak şekilde yapın lütfen.
Ya yarın peki?
Hiçbir şey olmamış gibi mi yaşayacağız?
Her şey yolundaymış gibi, kimse ölmemiş gibi mi davranacağız?
Türkiye, meydana gelen deprem sayısında dünya altıncısı iken, can kayıplarında ise dünya üçüncüsüdür.
*Şehirler çoğunlukla deprem faylarının üstüne veya yakınına kurulu.
* Zamanında makro bir plan yapılarak şehirlerin kaydırılması veya sanayi tesislerinin zemini sağlam arazilere kurulması yoluna gidilmemiş.
*Malzemeden çalan müteahhide bunu layıkıyla kontrol etmeyen yapı denetim firmalarına ve bütün bu süreçte görev alan kişi ve kurumlara kamu otoritesi tarafından sahici ve caydırıcı cezalar verilmiyor.
Bunun gibi sayfalarca yazabiliriz ama fayda etmeyecektir on binlerce depremzedeye... Milli gelire yüzde 10 katkı veren bir bölgedeki felaketten bahsediyoruz. Topyekûn seferber olup bu bölgenin her anlamda iyileşmesi için daha bilinçli bir şekilde ve şuurla mücadele etmeliyiz. Öncelikle kendimizi, tercihlerimizi ve tedbirlerimizi sorgulamalıyız.
Nerede ne yapıldı ne yapılamadığına dair hepimizin söyleyecekleri var elbette. Ama bugün değil! Devam eden ve her biri büyük fedakârlık isteyen arama, kurtarma çalışmalarını gölgede bırakmış oluruz. Memleketin her köşesinden; düşüncesi, inancı, siyasi görüşü ne olursa olsun müthiş bir yüreklilikle ve cesaretle yüzlerce kilometre öteden koşup yardım elini uzatanlara haksızlık olmuş olur.
Son sözüm de meseleyi tedbirleri yok sayacak bir kader anlayışına getirenlere: Kaderin sahibine inanmak ve teslim olmakla; sorumsuzluk, başıboşluk ve tedbirsizlik aynı yerde olamaz. 2 saatte bir beslenmesi gereken 2 aylık bebeği, 30 saat boyunca enkaz altında yediren de içiren de koruyan da O’dur. Bu işin ayrı bir boyutu. Ama sen kalkıp da kendi eksikliğini ve ihmalkârlığını sadece kadere bağlayacaksın. Bu kafasını kuma gömen devekuşunun yaptığından öte bir şey değil…