“Asla kan dökmeyeceğiz, şehrin içine girmeyeceğiz, hükümetin bize teslimini bekliyoruz, kadın hak ve özgürlüklerine azami önem göstereceğiz, yabancı elçilikler korunacaklardır…”
Bu cümleler Taliban'ın Kabil’i kuşattığı sırada yaptığı açıklamalar. Ama sahada bunların hiçbiri karşılık bulmadı maalesef.
Taliban'ın ABD ile işbirliği içinde olduğunu düşündüğü kişilere infaz ettiği, elindeki listeye göre bazı isimleri topladığı ve gelişigüzel birtakım tedbirlerle de insanları katlettiği ortaya çıktı ve bunlar BM raporunda da geniş yer buldu. Sözün kısası: Evvel olduğu gibi Taliban'ın söylediği ile gerçekler birbiriyle örtüşmüyor.
Anadolu'da hoş bir tabir vardır: “Aynası iştir kişinin lafına bakılmaz.” Bizler Taliban'ın kulağa hoş gelen söylemlerinin, sahada uygulandığını, güven ve istikrarın artık Afganistan'da tesis edildiğini görmeyi umut ediyoruz.
Türkiye burada nasıl bir adım atacağı konusuna gelecek olursak; Uluslararası toplumun nasıl bir reaksiyon göstereceği, Taliban’ın kimlerle irtibat kurmak isteyeceği, işbirliği vs. Tüm bunlar alınacak kararlarda etkili olacaktır. Ama bilinmelidir ki; Türk devleti, bu millete vazife ve mükelleflerini, gücü ölçüsünde yerine getirecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Afganistan'a hiçbir zaman muhalif görevle gitmedi. Türkiye, Mehmetçiği oradan çekmekle Afganistan’a sırtını dönüp orayı terk etmiyor. Sn. Cumhurbaşkanı’nın tabiriyle “İhtiyatlı İyimserlik” diyelim şimdilik. Uygun şartlar oluştuğu takdirde Afganistan’a ilk ayak basacak olan yine Mehmetçik olacaktır. Halkın arzu ettiği husus da budur.
Burada aslolan şudur;
Taliban eğer kapanarak değil de dışa açılarak bir süreç götürmek istiyorsa yani Afganistan'da bütün herkesin ortak olduğu siyasi bir konsorsiyum yaratmak için bir yol arkadaşına ihtiyacı var. Bu yol arkadaşı da Türkiye'den başkası değil. Tabanda Türkiye’ye inanılmaz bir destek ve sempati var. Çünkü iki ülke arasındaki ilişkinin temeli oldukça eskiye dayanıyor. Mustafa Kemal Çankaya köşkünde verdiği bir resepsiyonda şu konuşmayı yapmıştır:
“…Afgan milleti ile menşei Orta Asya olan ecdadımızın arasındaki münasebetler ve kardeşlik bağları çok eskidir… İşte bugünkü Afgan ve Türk Milletleri, sayısız asırlardan ve büyük kıtaların içine hatıralar ve ananeler salan büyük milletlerin evlatlarıdır…”
Benim endişem tarihin tekerrür edeceği ile ilgili. Geçmişte Afganistan Kralı Emanullah Han, Atatürk’ün önerilerini dikkate almış olsaydı, daha planlı ve ülkesinin şartlarını gözardı etmeden hareket etseydi, ülkesi Afganistan büyük bir değişim yaşayabilir ve bugün çağdaş dünyanın bir parçası konumunda olabilirdi. Atatürk, ayrıca Emanullah yönetimine karşı çıkan isyan hareketi sırasında Afganistan’a gönderilen Türk birliğinden, canları pahasına kralın korunmasını istemiştir. Ancak, Türk askerî gücü yetişemeden Emanullah ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır.
Sonuç olarak; günümüzde de stratejik konumundan ötürü gündemden hiç düşmeyen Afganistan’ın geçmişte olduğu gibi yine benzer büyük bir fırsatı kaçırmasından endişe duyuyorum.