Trump'ın 2 Nisan'da açıkladığı gümrük vergileriyle Washington-Pekin hattında yeni bir ticaret savaşı başlamıştı. Bu savaş, sadece iki süper güç arasında cereyan eden bir ekonomik çekişme değil; aynı zamanda küresel tedarik zincirlerini, yatırım kararlarını ve jeopolitik dengeleri de doğrudan etkileyen kritik bir eşiğe ulaştı.
Karşılıklı olarak uygulanan %100’ün üzerindeki gümrük tarifeleri, iki ekonomik dev arasındaki ticareti neredeyse imkânsız hale getirmiş durumda. Bu durum, hem ABD hem de küresel ekonomi için resesyon riskini ciddi şekilde artırıyor. Hoşya küresel ticaretin çökme riski Başkan Trump için endişe kaynağı! Ona göre dünya ticareti yalnızca ABD’nin çıkarlarına hizmet ettiği sürece anlam taşıyor.
Bu savaş elbette şimdi başlamadı;
Başlangıcı 2018’e uzanan bu ticaret savaşı, ABD’nin Çin’den ithal edilen ürünlere getirdiği yüksek gümrük tarifeleriyle alevlenmişti. Çin ise aynı şekilde misillemede bulunarak karşılık vermişti. Gerekçe, ABD’nin Çin’i fikri mülkiyet haklarını ihlal etmekle ve ticarette adil olmayan uygulamalara başvurmakla suçlamasıydı. Ancak mesele sadece ekonomiyle sınırlı değildi. Teknolojik üstünlük, nadir elementler, dijital hegemonya ve küresel liderlik iddiası da bu savaşın perde arkasında yatan derin dinamiklerden birkaçı...
Çin'in nadir toprak elementleri üzerindeki hakimiyeti, ABD ile başlayan ticaret savaşında "güçlü bir koz".
Uluslararası Enerji Ajansı'na göre küresel nadir toprak madeni üretiminin %61'ini Çin gerçekleştiriyor ve bu elementlerin %90'ına yakınını işleme kapasitesine sahipler.
ABD, nadir toprak elementleri ihtiyacının yaklaşık yüzde 70’ini Çin’den karşılıyor. Ve bu stratejik madenler; F-35 savaş uçakları, Tesla motorları ve uzay araçları dahil olmak üzere, savunma sanayisinden yüksek teknolojiye kadar birçok alanda kritik öneme sahip.
Çin Ticaret Bakanlığı, misilleme amacıyla uyguladığı ihracat kontrolü listesine, nadir toprak elementlerinden samaryum, gadolinyum, terbiyum, disprosiyum, lutesyum, skandiyum ve itriyum gibi stratejik madenleri de ekledi. Bu hamle, ABD savunma sanayisi ve yenilenebilir enerji sektörünü ciddi anlamda olumsuz etkileyecektir.
Peki bu savaş nereye gidiyor?
Kısa vadede bir “barış” görünmüyor. Her iki ülke de iç politikada bu gerilimi kullanmayı sürdürüyor. ABD, Çin'e yönelik eleştirilerini ulusal bir birlik söylemi çerçevesinde sürdürürken, Çin ise ekonomik ve teknolojik bağımsızlığını artırma hedefi doğrultusunda adımlar atıyor. “Çin’de üret, Çin için üret” modeli, Pekin’in dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik stratejisinin önemli bir parçası olarak dikkat çekiyor.
Ancak uzun vadede bu savaşın kazananı olur mu, orası muamma... Küresel ekonominin bir ağ gibi birbirine bağlı olduğu günümüzde, bu tür çatışmalar yalnızca tarafları değil, tüm dünyayı etkiliyor. Enflasyon, tedarik zinciri sorunları ve küresel belirsizlikler, bunun en somut yansımaları.
Dünya bununla birlikte;
İdealizm, yerini sert ve soğuk REALİZME,
Güvenlik konsepti, yerini İZOLASYONİZME,
Küresel entegrasyon, tedarik zincirleri ve değer ağları yerini MERKANTALİST politikilara bırakacak gibi görünüyor.
Sonuç olarak, ABD-Çin ticaret savaşı bir ekonomik yarıştan çok daha fazlası. Bu savaş, dijital çağın kurallarını kimin koyacağı, küresel düzenin kim tarafından şekillendirileceği sorularının mücadelesi. Küresel ticaretin ve kaynakların adil bir şekilde dağıtıldığı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki uçurumların daraltıldığı bir ekonomik sistem inşa edilmezse, ülkelerin ekonomik fırsatlara eşit erişimi, sürdürülebilir büyümenin teminatı ve en önemlisi de daha adil bir dünya mümkün olabilir mi? Tüm bu soruların cevabı, sadece Washington ile Pekin arasında değil, dünyanın dört bir köşesinde hissedilmeye devam edecek…