Yunanistan kendi imkânlarına, gücüne bakmaksızın Doğu Akdeniz'de ortalığı karıştırmaya çalışan ve gezegendeki bütün devletleri bunun için yardıma çağıran bir devlet. Son 10-15 yıldır Doğu Akdeniz'de istediği gibi at koşturan diplomatik özgürlüğüne kavuşmuş durumda. Oldubittilerle, çeşitli anlaşmalarla ya da ben yaptım oldularla Türkiye'yi sıkıştırıyor. Arkasında AB ve ABD’yi hissetmesi bununla beraber Türkiye paranoyası tüm bunları yaptıran etmenlerdir.
Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin 1870 km kıyı uzunluğu var. En uzun kıyıya sahip ülke konumunda ve bir kıta ülkesi aslında. Yunanistan'ın ise 167 km’lik adaların kıyı uzunluğu var. Yunanlar 167 km ile 1870 km kıyı uzunluğu olan Türkiye'nin üç misli deniz alanı için hak talebinde bulunuyor, konu kısaca böyle.
Türkiye bugün Misak-ı Milli sınırlarını yeniden çiziyor aslında. Bu Misak-ı Milli sınırları, denizde ve havada emrivakilerle Türkiye'ye dayatılmaya çalışılıyor. Diyalogdan yana olup ama haklarımızı da her ne pahasına olursa olsun korumaktan taviz vermememiz gerekir. Ben buradan hadi kılıcı kalkanı kuşanalım, gidip Yunanistan'ı fethedelim demiyorum ama en azından minimum hakkımızı da denizde, havada, karada aramamızı bir köşe yazarı olarak benim, iktidarın ya da muhalefetin değil, birey olarak gelecek kuşaklara hepimizin bir borcu olduğuna inanıyorum. Bütün bu oldubittilere kimsenin tahammülü olmamalı. Bu sadece bizim meselemiz değildir. Çocuklarımız, onların çocukları ve niceleri bu ülkede yaşayacaklar. Bu ülkenin hak ettiği şekilde ve hak ettiği sınırlarda yaşayacak güven ortamını hep beraber tesis etmeliyiz.
Bugün Yunanlara gaz verenler yarın kan vermeye gelmezler. İngilizce bir söz vardır: “You can’t run away from your fate”. Yunan mitolojisinde de önemli bir yer tutar, kaderinden kaçamazsın diye. Dün olduğu gibi bugün de gereken neyse yapılacağından kimsenin kuşkusu olmasın.