Çoğunuz Maslow'un ihtiyaçlar piramidini duymuştur. Biz bu piramidin en alt kademesinde hayatta kalmaya çalışıyoruz. Bir miktar para bulduk mu hemen eve gömüyoruz. Çünkü evi güvence olarak görüyoruz. Deprem yaşamamışsanız mantıklı gelebilir. Yani bir depremle gidecek bir güvence aslında... (Bu yazıyı kaleme almaya başlarken İzmir depremi henüz yaşanmamıştı. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.)
Ve yarını görebilmenin, ihtiyatlı davranmanın iyi bir şey olduğunu düşünürüz. Her şeyin bir zamanı, saati var. Dolayısıyla öngörülü olmak elbette hoşumuza gider fakat bizim zihnimiz ve bedenimiz böyle çalışmıyor. Bilakis zihin ve beden, farklı egzersizlerle çalıştırılıp monotonluktan çıkartılırsa, kişi kendini güvende hisseder. Her gün aynı şeyi yerseniz, hep aynı şeyleri yaparsanız vücudunuzda arızalar çıkmaya başlar. Aynı şeyleri yemek metabolik rahatsızlıklar yapar, aynı hareketleri yapmak kemik yapımızı bozar. Mesela düz zeminlerde yürüyerek büyüyen AVM çocuklarında denge sistemi sorunları yaşanıyor. Engel olmadığı için sistem uyarılmıyor, uyarılmayınca da gelişmiyor. Beyni zorlamazsanız beyin küçülür. İleri ki yaşlarda unutkanlık olmaması için bulmaca önerilmesi, örgü örülmesi de bu yönde. Beyni meşgul edelim ki unutkanlığa sebebiyet vermesin. Yeni bir dil öğrenmek, yeni bir enstrüman çalmak, yeni bir yere taşınmak beyni çok iyi geliştiriyor. Bunların hepsi özetle neyi gösteriyor? Bir müşkül ve çözülmesi gereken sorun varsa vücut ve beyin bunu çözmek için ayrılır. Ama sorun yoksa, dert yoksa beyin çürümeye başlar, aynı mezardaki gibi...
Konfor bizi çürütür. Rahatlık zayıflık getirir. Güle ulaşmak için dikenle muhatap olacaksınız. Diken size bir dokunacak yani. Zahmet çekmeden ele geçirilenin tadı olmuyor. Rahmet zahmet mukabelesinde, nimet külfet mukabelesinde…Konfor kötüdür. Sizi hareketsiz ve isteksiz tutar. Öte yandan, zorluklar güzeldir. Yola koyulun!