Bazı çatışmalar vardır onlara dair kanaatinizi çok hızlı geliştirebilirsiniz. Gerek Yunanistan ile Doğu Akdeniz'deki yaşadığımız sorunlar gerek Ermenistan-Azerbaycan savaşı, kasten birçok aktörün karmaşıklaştırdığı ve dolayısıyla kontra hareketlere hazırlıklı olunması gereken krizler olduğunu düşünüyorum. Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve Fransa ile çatışma içindeyiz. Doğu Akdeniz diyoruz ama aslında orası Türkiye'nin batısı.
Eskiden ülkeler tek cephede savaştığı zaman başarılı olurlardı. Kuvvetlerini birkaç cepheye böldükleri zaman kontrol kaybı kaçınılmaz oluyordu. Bunun örnekleri de mevcut yakın tarihte. Şöyle bir geçmişe gidersek; 1915 Şubat ayı… İngilizler gelip Çanakkale'ye vurmaya başlıyor, aynı hafta Kahramanmaraş Zeytun’da Ermeniler isyan ediyor. Rusların tehdidi ve bu isyan ile aynı anda Batı cephesi ile beraber Doğu cephesi de açılıyor. Aklıma şu soru geldi: Acaba Türkiye'yi hem batıda hem doğuda oyalamak için Ermeniler’in yaptığı saldırı da batılıların bir provokasyonu mu?
Bugün bize stratejik dost görünen ya da müttefik olan-olmayan neredeyse bütün ülkelerde sözde Ermeni soykırımı yasaları meclislerinde kabul edilmiştir. Hatta “Ermeni Soykırımı yapılmamıştır” demek Avrupa'da suç sayılmıştır.
Üzerinden yirmi seneyi aşkın bir süre geçmesine rağmen çözüme kavuşamayan Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının özellikle de Dağlık Karabağ sorununun kesin mânâda ne zaman çözüleceği belirsiz. Ateşkes sağlanmasına rağmen Azerbaycan topraklarının %20’si Ermenistan’ın işgali altındadır. Aslında Ermenistan batımızda Yunanların yaptığını yapmaya çalışıyor fakat hesaba katmadığı karşısındaki devlet. Ekonomisi ile savunma sistemiyle ve geçmişte uğradı zulümlerle artık bambaşka bir Azerbaycan var karşılarında.
Ancak sorunu sadece “Ermenistan-Azerbaycan çatışması” bağlamında değerlendirmek doğru değildir. Eğer bu gerçekten iki devlet arasında bir durum olsaydı, Azerbaycan tarafı bu sorunu barış veya savaş yolu ile bizzat kendisi çözebilirdi. Asparagas haberlerle, birtakım provokasyonlarla kendini haklı çıkarmaya çalışan jakoben, üstenci ve şımarık bir devletin müvekkilleri olmadan, Azerbaycan'a karşı durması imkânsız. Vaktiyle Atatürk'ün ayağının dibine kuru kafaları koyup fotomontaj yaparak, “Atatürk katliamcıdır” diye dünyaya servis edenler yine bunlar değil miydi? Yetenekli bir millet; sanatta da yetenekliler ama keşke yeteneğini ve zekâsını olumlu, insanlık hizmetinde kullansalar.
Vekâlet Savaşları
Savaşın vekâleti mi olurmuş yahu, diye hemen bir soru aklınıza gelebilir. Asil/vekil savaşı köken olarak Proxy War’dan geliyor. Proxy’nin dilimizdeki karşılığı vekil demektir. Buna hibrit veya karma savaş diyenler de var ayrıca. Vekâlet Savaşları; devletlerin, özellikle küresel, emperyalist ve bölgesel güçlerin kendi ulusal çıkarları ve nüfuz alanlarını genişletmek maksadı ile, kendi askeri unsurlarını kullanmaktan ziyade, hedef ülkelerdeki parçalanmış yapıları ve yandaşlarını cepheye sürmek suretiyle gerçekleştirdikleri savaşlardır. Terör örgütleri, radikal ve milis gruplar aynı zamanda piyon olarak tayin edilen bazı devletler kullanılmaktadır. Ermenistan ve Yunanistan bunun son örnekleri. Ermenistan dediğimiz etrafı Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye gibi hiç de kendine dost olmayan ülkelerle çevrilmiş 2-3 milyonluk ufacık bir devlet. Dolayısıyla onun tek başına bir siyaset belirleyip ve o siyaseti uygulaması, Türkiye ve Azerbaycan'a kafa tutması söz konusu dahi olamaz.
Bilim doktrini olarak “Yurtta sulh, cihanda sulh,” diyorum. Bu noktada uluslararası hukukta Azerbaycan, çıkarlarını ve haklarını sonuna kadar zorlamalı. Azerbaycan, sorunun barışçıl çözümüne taraf olmakla birlikte toprak bütünlüğü konusunda asla taviz vermeyeceğini ve son aşamada gerekirse askeri yola başvuracağını da belirtmiştir. Gelin görün ki bu bir Azerbaycan-Ermenistan sorunu değil maalesef. Ancak perde arasındaki aktörlerle çözüme kavuşacak bir durum olduğu aşikâr. Daha geniş bir perspektifte ifade edecek olursak: -Yeni Dünya Düzeni - Ekonomik Projeler - Mezhep savaşı hesapları- Dijital Dünya- Jeopolitik hâkimiyet mücadelesi… Bu çatışmaların ana sebebidir. Tüm bunların çözümü ancak bu sorunlarla mücadeledeki gelişmelerle doğru orantılı olacaktır.