Biz milletçe gökyüzüne çok büyük bir muhabbet duymuşuzdur. Her zaman gökyüzü ile farklı bir münasebetimiz ve iletişimimiz olmuştur. Şimdi sizi en son kaleme aldığım "Evrene Yolculuk" başlıklı yazımdan sonra evren üzerinde önemli tarihsel gelişmelere şahitlik etmiş bir coğrafyaya götürmek istiyorum:
Maveraünnehir.
Maveraünnehir'de matematiğin en estetik hali, gök mavisi taşlardan ve yapılardan öte bir şey görürüz. Biz orada Uluğ Bey’in medresesini, rasathanesini görürüz. Biz orada Ali Kuşçu'yu görürüz. Ali Kuşçu, malumunuz olduğu üzere Fatih Sultan Mehmet döneminde gök bilimine dair önemli eserler üreten bir gökbilimcidir. Ve yine çok uzağa gitmeye gerek yok, Kırşehir’de Cacabey medresesi önemli gökbilim medreselerden bir tanesidir. Bakınız bunlar Kopernik'ten, Galilei’den öncedir ve bizim medeniyetimize aittir. Yine medeniyetimizin yetiştirdiği insanları, gezegenler kataloğundan tutun da Katip Çelebi’nin Cihannüması'na kadar çok fazla astronomi bilgini ve eseri üretilmiştir. Medeniyetimizin içerisinde bu bağlamda Türkiye Uzay Ajansı şu an önemli bir misyon üstlenmiş durumda. Gerek gittiğim eğitim kurumlarında gerek üniversitelerde seminer ve konferanslarda gözlemlerimden şunu farkettim:
Milli teknoloji hamlesi gençlerimiz tarafından sahiplenilmiş ve onlarda büyük bir heyecan yaratmıştır. Geçtiğimiz günlerde Teknofest model uydu yarışmalarında, roket yarışmalarında alınan ödüller ve bu ödüllerin farklı şehirlerden gelmesi bunun kapsamı hakkında bize yeterli bilgiyi vermektedir. Tabi bu bağlamda daha fazla çalışmamız gerekir.
Bir şeyin nasıl yapılamayacağını büyük bir iştahla anlatmak yerine, bizler gelecek nesillere neyin nasıl yapılacağını sabırla, sebatla, kararlılıkla anlatmaya devam etmeliyiz.
Gençlere ümit olmalı ve onlara uygun çalışma alanları oluşturmalıyız. Fakat bunu yaparken de gerçekçi bir vizyon çizgisi dışına çıkmamaya azami derece gayret etmemiz gerekiyor.