Asiliğin doruğunda aşağı itmek için bekleyen sülietin çöktüğü kasvetin kırıntılarını bağrına basmaya yemin etmiş bir ihtiyarın sözlüğündendi dökülen kelimeler bu sefer...
Biraz hoyrat fazlaca da peşin hükümlüydü.
Sarf etmiş olduğu üstün çabanın karşılığı olarak aldığı cezanın ağırlığından mı mütevellit yoksa baz aldığı riskin verdiği huzursuzluğundan mı bilinmezdi bu içinde bulunduğu anlamsızlığın temeli..
Bilinç ve sağduyu arasındaki ayrılığın perdesi aralanırken içeri sızan o ışık haznesi kadar sahtekar ama izin versen tenini okşayacak kadar da buradayım deyişini seziyordu.
Kayıtsızlığın seline kapılan yarım yamalak bir kayığın son çırpınışları kadar yetersiz ama sisifosun içinde bir yerlerde onu ayakta tutan umut kadar da varoluşun kölesi olmaktan kaçamamıştı.
Bir başkaldırıdır yaşamak' , belki de en yüksek sesle haykıran bir mikrofonun içindekileri kusuşunu dile getirirdi.
Tecrübe denen nehrin sularına karışmış bir iki damla sükunet mı hızla yükselen gürültünün ev sahipliğini yapan katından el sallardı yoksa kasvetli bir konuşmanın şamatasında kaybolan dinginlik mi?
Şakaklarına düşen yorgun bir o kadar cüretkar aklar mıydı zamana kafa tutmaya yemin etmişçesine direnmek isteyen yoksa ölüm denen soğukluğu iliklerine kadar hissetmeye başladığını anlayınca gelen teslimiyetçi tutum muydu bilinmezliğin ellerinde can veren orası kapkara bir uçurum kadar mağrurdu...
Tıpkı aklımıza doğup büyüyen düşünceler gibi...