Yıkık dökük bir harabede enkazdan çok yaşanmışlık kol geziyordu.
Issızlığın içinde de gereksiz bir kalabalık...
Zifiri karanlığın içinde büyük bir aydınlık gezerken cesaretin içinde korku topallayarak yol alıyordu.
Aldığı desteğin varlığından bile tereddüt ediyordu.
Yok derse nankörlüğün kölesi var derse de varlığın yalancısı olacaktı.
Cin olmadan adam çarpmaya çalışan kelimeler doğruluğun nehrinde aklanıp paklanırdı.
Yağmurlu bir havayı ardında çıkan gökkuşağı, güneşin kasıp kavurduğunu da fırtına bile söndüremezdi..
Kategorize edilen ahlakın sınırları değişime kapalı olmaya mahkum, varlığı kabul edilmişliğin değil de mecburiyetin caddelerinde cirit atardı.
Şartlar kullanmasını bilen birinin elinde mükemmeliyeti davet eder yada kısıtlanmayı zorunlu kılardı.
Kuşkudan muzdarip silkilen yakanın kurtarıcısı ancak onun kadar hükmü olan netliğin hanesine giriş yapmasıydı.
Körpe bı yalnızlık devamlılığın parmaklıklarından iç çekerdi.
İstifini bozmadan oturan kurtuluşun çanlarınaydı onu ele veren öfkesi.
Muhterem sonu geciktirmek adı altında yapılan rekonstrüksiyon neticeye yön veremiyor yalnızca zamanda kaymaya sebep oluyordu.
Pek çok noktada sapmalar olsa da payidar kalan yine mutlak kurallar silsilesi oluyordu.
İşlevselliğin de çelişkisi getirisi kadar götürüsünün de var olması durumuydu.
Doruğuna ulaşan istekler anlık hevesin kurbanı olmaya yüz tutardı.
Yolculuğun sonunda kaybedilmiş bir zafer karşılardı alkışlarla.
Ya bir başlangıcın sevinci yada acılı bir bitişin son bölümünü yayınlıyordu bu sefer.
Final her zaman mutlu sonlara ev sahipliği yapmak zorunda değildi.
Tamamen tercih meselesiydi. Alternatiflerin kölesiydi insanoğlu.
Bazen de çıkmaz sokakların.
Köhne bir saltanatı ayağa kalkacak olma umuduydu yoran çelişkileri ise netliğin keskinliği...
Hasbelkader huzuru kapabilmek için verdiği çabası da derin bir savaştan çok uzlaşmaya çalışan korkak rakibin yansımasını ele veriyordu.
Tıpkı hayatın içine işleyen gelgitler gibi...
Savunmasız bir o kadar da cüretkar..