Zihindeki gelen açı her zaman yansıyan açıya eş olmuyor, fikirlerin doğuşu da batışı kadar müjdeli haberleri peşine katıp da baş göstermiyordu..
Mühim olan kabiliyetin varlığı değil elinde ne kadar iyi oynayabildiğindi.
Tıpkı acıyı katlanabilir kılan şeyin güç denilen karanlığın topraklarında boy veren ispatlama isteği kadar sıradan bir olguya hizmet etmesi gibi...
Zelzeleyi ise daha az zararda hasarla kapatmak için çırpınan bir köhne binanın boşa kürek sallaması da bir yerlerden tanıdık geliyor bir gram olsun yabancılık hissettirmiyordu..
Hükumeti ayakta tutma yetisine sahip kılan aldırdığı kararlar, savaşılması yahut barış yapılması konusundaki çatışmaya iten olguları kadar olmayışı da meclisin onayından geçmek zorundaydı.
Bu ise güya en adil oylamanın ta kendi olmaktan duyduğu gururun yansımasıydı.
Tıpkı çamurlu bir göletin içindeki şöyle böyle görünen siluetin anlaşılmayışı gibi..
Bir psikoposun ona yasak gelen arzuların pençesine sıkışmış kaçamayışının sonucu patlak veren suç işlemeye iten bir ruh halini sergilemek üzere sahnede baş köşeyi almış, kurduğu saltanatın hükmünü sürüyordu.
Bir halk ise bireylerin iç çözümlemesine şahlanan isyandan yükselmiş boşa çırpınışların kokusunu yayıyordu.
Geleceğe seslenişi, geçmişine öfke ve sitemini, şimdiye ise hakimiyeti kurma çabasıydı kafasindakilerin volumünü kısamayışı.
Biraz rüşvet çok az da tehdit orta halli bir ayakta kalma merasimini gerçekleştirmek için yükselen alkışların varlığını hissettirmeye yüz tutuyordu...