Bir sis bulutu beliriveriyordu gözlerimin ufkunda...
Gördüğüm şey bir çember kurmak için sarf ettiği çabanın kurbanı olduğuydu.
Ablukaya almak istediği şey ile aldıklarının uyumsuzluğu bayağı can sıkıcıydı.
Koca bir acizliği ağırlamak üzere hazırlıklara başlamıştı.
O ahengi yakalayabilene de aşk olsun diye dilleniyordu.
Hayat da anonimdi. Kalemi kıran vardı ama hükmü veren ortalıkta yoktu.
Etkisi de cabasıydı. En çetrefilli yol, sonunda çıkmazı sunan belki en cüretkar tavır içinde en çok korkuyu bulundurandı.
Kader de demagojiyi stand-up yoluyla aktarmaktan yanaydı.
Enformasyon kavramını en sık bu yolla hissettirmeye çalışırdı.
Tariz de bu hamurda yoğrularak şişmeye bırakılırdı.
Maya aslında insanın kendisiydi. Kimi zaman munis,kimi zaman muvaffakiyet tacı başında kimi zaman da fazilet sahibi olabilmekten geçerdi.
Her sevincin arkasında saklambaç oynamaya çalışan bir üzüntü ve bazen de her korkunun ardında dağ gibi dimdik duran bir cesaret standı boy gösteriyordu.
Ebe her zaman arkadakiler olurdu.
Bizlerse saklanan taraftan yanaydık. Sinsi bir yabancılık sızıyordu penceremden odama.
Kırılma olayının kitabını yazacak kadar kendinden emin bir o kadar da cesaret kürkünü dibine kadar kuşanmış bir askeri oynuyordu.
Karşılamayı davullu zurnalı yapmaktan yana değildim bu sefer.
Aksine arsız bir kabulleniş yatıyordu altında.
Baş kaldırışların yersiz olduğu ,şikayetçi olmanın da pek bir işe yaradığını söyleyemeyecektim.
Söylediklerinin olduğu kadar söyleyemediklerinin de içindeki koca bir çukurdu insanoğlu.
Halat sallasan ip kısa kalır yardım çağırsan sesini duyan olmazdı.
Sesini vakumlayan tek şey ruhundu belki de.
Kim bilir...
Yaşadıklarımızı da hangi konuma yerleştireceğimiz konusunda bir tripottan fazlasına ihtiyacımız yoktu belki de .
Yücelten de alçaltan da onun ellerindeydi.
Yazgı çoğu zaman gayrete aşıktı.
Çabalamadığın hiçbir topraktan verim almayı da bekleyemezdin.
Hayatın kendiydi beklenti denen şey zaten.
En güçlü beklenti ise mutluluk içindi..
Ne mutlu elde edebilene diyordu şair..