Piposundan çıkan dumanı seyreduran bir psikoposun ne idiği belirsiz ortalıkta kol gezen tezatlığının havası esiyordu...
Uzun bir yolculuğun manastırından geliyordu bu rahibe.
Düşüncelerinin, yorgunluğunun diyarından göç etmişti.
Netliğin penceresi her zaman sonuna kadar açılmıyordu.
İrade terbiyeciliğini tamamıyla yapmak için verdiği savaşın bir parçasıydı bu tam olarak.
Biraz eksikti biraz fazla..
Avukatı olmadığı mahkemede müdafaa edilmek üzere yol alıyor olması kadar bilinç denen şeyin koynundaydı.
Adil olmaması kadar can sıkıcı ama ilk değil diye teselli edip devam edişi kadar da trajikomik bir metnin kahramanından dökülen sözcüklerdi bunlar; ' İnsanlar senin hayattan zevk alma hissiyatına düşmandır '...
Belki cebi yırtıktı belki de bir navigasyonun vücut bulmuş hali olmaktan dolayı büründüğü gurur tablosundaki alkışlara olan sadakatin sonucuydu..
Nerede, ne zaman döküleceğini biliyor komuta ihtiyaç duymuyorlardı.
Burnumda biten saf özgüvenin kokusuydu.
Fazla keskin, bir o kadar da kendinden emin..
Kim bilirdi belki de bu kadar eminken en az onun kadar şüphe denen şeyin cehenneminden yükselen alevlerin dumanıydı görüşünü kısıtlayan.
İç yapısı, kimliği her geçen dakika değişimin bataklığında daha da yer ediniyordu.
Tıpkı her şeyin her şeyde aitlik kazanması gibi.
Kalıcı değil de geçici bir aitlik gibi...